7 Aralık 2009 Pazartesi

Saçı sayesinde uçurumdan sağ kurtuldu!


Karşısına çıkan hayvanı ezmemek için direksiyonu kırdı, uçuruma düştü... 5 gün yaşam mücadelesi verdi. Saçı sayesinde kurtuldu. ABD’nin Colorado eyaletinde dağlık bir alanda aracıyla uçuruma düşen bir kadın 5 günlük yaşam savaşından , saç tellerindeki yağmur sularını emerek sağ çıktı

Cindy Hoover (52), kimseye haber vermeden Rocky Dağları’nda aracıyla gezintiye çıktı. 2600 metredeyken aniden karşısına çıkan bir geyiğe çarpmamak için direksiyonu kıran Hoover, aracıyla uçurumdan aşağı düştü.

12 kaburgası kırılan, sırtını inciten Hoover, 5 gün boyunca yardım bekledikten sonra aracındaki bir golf sopasına tutunup sürünerek yardım bulmaya çalıştı.

Uçurumdan yaklaşık 150 metre tırmanmayı başaran Hoover, buradaki bir madende turistleri gezdiren bir rehbere sesini duyurdu ve bu sayede kurtuldu.

Yaşlı babasını köle olarak başka bir aileye sattı!


68 yaşındaki adam hergün deliler gibi çalıştırıldı, günde sadece bir defa yemek verildi ve bir ahırda bağlı olarak tutuldu. Macaristan'da bir kadın babasını köle olarak başka bir aileye sattı.

3 yıl boyunca köle olarak yaşamak zorunda kalan 68 yaşındaki adamın hergün dayak yediği ve günde sadece bir defa yemek verildiği ortaya çıktı.

Macaristan'ın Ujkigyos kentinde bir kadın yaşlı babasını köle olarak sattı. Kadın babasının arabasını satmak için vekalet işlemlerini başlatınca, korkunç olay ortaya çıktı.

Macar yetkililer 68 yaşındaki adamı bir ahırda aç ve bitkin bir şekilde buldu. Adama günde sadece bir defa yemek verildiği ve hiç bir ücret almadan 3 yıl boyunca çalıştığı belirtildi. Yaşlı adam verilen işleri tam olarak yerine getiremediği zaman ise dövüldüğü ortaya çıktı.

Bu olay Macaristan parlamentosuna taşındı. Olay araştırıldıktan sonra Ujkigyos kentinde 100 ile 150 kişinin köle olarak çalıştırıldığı ortaya çıktı.

Dev mürekkep balığını görenler şok oldu!


Araştırmacıların ağına takılan dev mürekkep balığı şok etti. Balık neredeyse 20 metre boyunda... Balinalarla ilgili bir araştırma yapan ABD'li bilim adamları Meksika Körfezi'nde rastladıkları dev kalamarla (mürekkep balığı) şaşkına döndü.

Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi için araştırmalar yapan ekip, nadir rastlanan bu dev kalamarı gemiye çektiğinde şoke oldu.

19.5 metre uzunluğundaki dev kalamar okyanusun derinliklerinde çıktı. Bilimadamları büyük ihtimalle trolle avlanan balıkçılar tarafından öldürülmüş olan dev mürekkep balığının, türlerin keşfedilmesi ve bilimsel araştırmalar açısından önem taşıdığını ve Meksika Körfezi, Karayipler ve Florida açıklarında dev kalamar kalıntılarına sıklıkla rastlandığını belirtiyor.

Kocası daha fazla ilgi göstersin diye bakın ne yaptı...!


Kocasının kendisine daha fazla ilgi göstermesi için bakın ne yaptı?

Eskişehir'de maskeli iki kişi tarafından kaçırılmak istendiğini ihbar eden kadının, "kocasının kendisine daha fazla ilgi
göstermesi için" böyle bir olayı uydurduğu ortaya çıktı.

Alınan bilgiye göre, 155 Polis İmdat hattına arayan Ü.G.A. (21), Orta Mahalle'deki evlerine gelen maskeli iki kişi tarafından kaçırılmaya çalışıldığını bildirdi.

İhbar üzerine olay yerine çok sayıda polis ekibi sevk edildi. Bölgede geniş çaplı arama çalışmaları başlatan polis ekipleri, ev kadını Ü.G.A. ile bir
süre görüştü.

Daha sonra polislere ihbarının asılsız olduğunu belirten Ü.G.A'nın, "kocası H.A'nın kendisine daha fazla ilgi göstermesi için" böyle bir olayı
uydurduğunu söylediği öğrenildi.

Ü.G.A. ifadesinin ardından serbest bırakıldı.

İlginç! Hamileyken hamile kaldı!


Hamile kadın doktora gittiğinde aldığı haber karşısında şok oldu. Bir çocuğa daha hamile kalmıştı. İki bebek arasında 2,5 hafta var!Hamile bir kadın yeniden hamile kaldı.

ABC televizyonunun haberine göre Arkansaslı Julia Grovenberg birkaç ay önce hamile kaldı. Kadın bebeğinin cinsiyetini öğrenmek için ultrasona girdi ve bir bebeğe daha hamile kaldığını öğrendi.

Karnında taşıdığı bebekler ikiz değil. Aralarında 2 buçuk hafta var. Doktorlar bu durumun milyonda bir olduğunu belirtti. Bebeklerden birisi 2009 yılı sonunda, diğeri de 2010 yılında doğacak

Televizyon yayıncıları Super Hi-Vision teknolojisini tartışıyor


Kyoto'da toplanan televizyon yayıncıları geleceğin teknolojilerini ve sektörün sorunlarını tartışıyor.

Televizyon ve radyo yayıncılığının önde gelen isimleri sektörün sorunlarını tartışmak için Japonya'nın Kyoto şehrinde toplandı. Bu yıl on dokuzuncusu yapılan Uluslararası Kamu Yayıncıları Konferansı aralarında 40 ülkeden 150'ye yakın kişinin katılımıyla bugün başladı. Konferansa Türkiye'den TRT adına Teftiş Kurulu Başkanı Bülent Öder ile Bilgi Teknolojileri dairesi Başkan Yardımcısı Sedat Onay ile Cihan Haber Ajansı'ndan Genel Müdür Yardımcısı Zafer S. Demiriz ve İsmail Hamdi Köseoğlu katılıyor.

Konferansın ilk gününde finansal krizin kamu yayıncılığına etkileri, yayıncılıkta yeni teknolojiler ve içerik çeşitliliği konuları tartışıldı. Güne daha önce NHK, RAI ve BBC işbirliğiyle denenen Süper Hi-Vision (SVH) teknolojisi damgasını vurdu. Bazı katılımcılar SVH için henüz çok erken olduğunu, HD yayınların bile henüz tam olarak yaygınlaşmadığını söylediler. NHK ve RAI yetkilileri ise yine HD televizyonları örnek vererek, bu standartla ilgili ilk çalışmaların 30 yıl öncesine dayandığını SVH teknolojisinin insanların kullanımına sunulmasının da zaman alacağını söylediler. 7680X4320 piksel çözünürlük sağlayan SVH, HD'den 16 kat daha kaliteli yayın yapma imkanı sunuyor. Halen test aşamasında olan teknolojini ne zaman ticari amaçlı kullanılmaya başlanacağı ise henüz belli değil. (CİHAN)

Üniversite adaylarına umut


YÖK Başkanı Özcan üniversite adaylarına umut verdi: Şimdi kullandığımız sisteme yakın bir sistem için çalışıyoruz.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, üniversiteye giriş ile ilgili alternatif modeller üzerinde çalıştıklarını söyledi. Özcan, "Mümkün olduğu kadar şimdi kullandığımız sisteme yakın bir sistem olacak." dedi.

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, akşam saatlerinde basın mensuplarına itiraz dilekçesi ile ilgili bilgi verdi. İtiraz süresinin bugün sona erdiğini hatırlatan Özcan, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na gerekli başvurunun yapıldığını kaydetti. Meseleden en çok mağdur olan veli ve öğrencilere seslenen Özcan, "Onlar lütfen hiç merak etmesinler. Biz bu konunun üzerinde çoktan beri çalışıyoruz, her halükarda lazım olur diye." diye konuştu. Özcan, söz konusu alternatiflerden birisinin uygulamaya konacağını belirterek, "Lütfen çalışmalarına ara vermesinler, motivasyonlarını kaybetmeden çalışmalarına devam etsinler. Onların mağdur edilmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu olmayacaktır." vaadinde bulundu.

Özcan, alternatiflerin neler olduğu ile ilgili "O alternatifleri şimdi söylemeyeyim. Yakında bir toplantımız olacak. O toplantıya kadar biz bütün alternatifleri hazırlayıp, kurulun dikkatine sunacağız. O alternatiflerden birisi gerçek olacak." şeklinde konuştu.

Yeni alternatifte de öğrencilerin katsayı farkı uygulamasına maruz kalmadan sınava girip giremeyeceği yönündeki bir soruya ise Özcan, "Mümkün olduğu kadar şimdi kullandığımız sisteme yakın bir sistem olacak." cevabını verdi.

Özcan, ÖSYM Başkanı Yarımağan'ın sınav kılavuzlarının 20 Aralık'a yetişmesi gerektiği yönündeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine, "Onu birazcık ileri atabiliriz. Danıştay'da işin bu kısmını düşünerek kararını çabuk verecektir diye düşünüyorum... Onlar ne zaman karar verir bilmiyorum ama ne kadar çabuk karar verirlerse o kadar herkesin yararına olur." dedi. Özcan, "Karar mı alacaksınız, yasa mı çıkacak?' sorusuna karşılık ise karar vereceklerini söyledi.

Öte yandan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bugün gerçekleştirdiği görüşmeyle ilgili Özcan, "Mutat bir görüşmeydi. Türk - Alman üniversitesi konusunda kendilerine bilgi verdim. O üniversiteye geçici bir mekan bulmak gibi ciddi sorunlarımız var." diye konuştu. (CİHAN)

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Aralık ayında yapılacak 10 bin öğretmen ataması için başvurular yarın başlıyor. Başvuru süresi ise 14 Aralık'ta sona erecek. Bakanlık atamaları 16 Aralık'ta gerçekleştirecek. Başvurular, herhangi bir bilgisayardan http://personel.meb.gov.tr internet adresindeki Elektronik Başvuru Formu'nu kullanarak yapılacak. Başvurunun geçerlilik kazanabilmesi için bilgisayar aracılığıyla doldurulacak formun "Başvuru Onay Büroları'nda" onaylatılması gerekecek. Adayların başvurularını onaylatmak için gerekli diğer belgeler ile birlikte şahsen başvuruda bulunması gerekiyor. Belgelerin birer örnekleri il/ilçe millî eğitim müdürlüğünce onaylanıp alınarak, asılları adaylara geri verilecek. Şahsen başvuru yapamayacak durumda olanlar, noter aracılığıyla vekâlet vereceği kişi vasıtasıyla başvurabilecek. Başvuru ve onay süresi dolduktan sonra, adayların itirazları ya da düzeltme talepleri dikkate alınmayacak.

Başvuru formuna adayların, kimlik bilgileri ile KPSSP10 puan türü yansıtılmış olacak. Adaylar form üzerinde, atama biçimlerini, alanlarını, mezun oldukları yükseköğretim programlarını, başvuruyu onaylatacağı il/ilçeyi ve tercihlerini seçtikten sonra adres bilgilerini girecek. Açıktan ve kurumlar arası atama biçimleriyle başvuracak olanlar, başvurularını 81 ilde millî eğitim müdürlüklerine yapacak. Adaylar; atama biçimlerini, alanlarını, mezun oldukları yükseköğretim programlarını, başvuruyu onaylatacağı il, tercihleri ve adres bilgilerine ilave olarak hizmet süresi bilgilerini de girecekler. Aday tarafından girilmesi gereken kısımlar boş bırakıldığı takdirde sistem başvuruyu kaydetmeyecek.

Başvuruda bulunacak kişilerin, 2008 veya 2009 KPSSP10 puan türünün bulunması gerekiyor.

ATAMA YAPILACAK ALAN VE KONTENJANLARI

Atama yapılacak alan ve kontenjanlar şöyle: "Adalet 1, Ahşap Teknolojisi 20, Beden Eğitimi 214, Bilişim Teknolojileri 287, Biyoloji 142, Biomedikal Cihaz Teknolojileri 1, Büro Yönetimi ve Sekreterlik 10, Coğrafya 242, Çince 2, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi 176, Denizcilik/Gemi Elektroniği 1, Denizcilik/Gemi Makineleri 4, Denizcilik/Gemi Yönetimi ve Kaptanlığı 7, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 391, El Sanatları Teknolojisi/El Sanatları 1, El Sanatları Teknolojisi/Nakış 6, Elektrik Elektronik Teknolojisi/Elektrik 41, Elektrik Elektronik Teknolojisi/Elektronik 24, Endüstriyel Otomasyon Teknolojileri 1, Felsefe 102, Fen ve Teknoloji 496, Fizik 147, Gazetecilik 1, Gemi Yapımı/Çelik Gemi Yapımı 1, Gıda Teknolojisi 2, Giyim Üretim Teknolojisi 13, Görme Engelliler Sınıf Öğretmenliği 21, Görsel Resim 76, Grafik ve Fotoğraf/Grafik 5, Güzellik ve Saç Bakım Hizmetler 25, Halkla İlişkiler ve Organizasyon Hizmetleri 3, Harita-Tapu-Kadastro 5, Hasta ve Yaşlı Hizmetleri 2, Hayvan Sağlığı 1, İHL Meslek Dersleri 67, İHL Meslek Dersleri Arapça 36, İlköğretim Matematik Öğretmenliği 434, İngilizce 748, İnşaat Teknolojisi/Yapı Dekorasyon 2, İnşaat Teknolojisi/Yapı Tasarımı 7, İşitme Engelliler Sınıfı Öğretmenliği 23, Kimya/Kimya Teknolojisi 108, Konaklama ve Seyahat Hizmetleri 3, Kuyumculuk Teknolojisi 7, Makine Teknolojisi/Makine Model 1, Makine Teknolojisi/Makine Ressamlığı 1, Makine Teknolojisi/Makine ve Kalıp 20, Matbaa 3, Matematik 499, Metal Teknolojisi 28, Motorlu Araçlar Teknolojisi 20, Muhasebe ve Finansman 38, Müzik 158, Okul Öncesi Öğretmenliği 888, Pazarlama ve Perakende 2, Plastik Teknolojisi 3, Psikoloji 3, Radyo-Televizyon 3, Rehber Öğretmen 751, Rusça 3, Sağlık Bilgisi 10, Sağlık/Acil Tıp 35, Sağlık/Çevre Sağlığı 1, Sağlık/Hemşirelik 42, Sağlık-Tıbbi Sekreterlik 10, Sanat ve Tasarım/Dekoratif Sanatlar 1, Sanat ve Tasarım/Plastik Sanatlar 1, Seramik ve Cam Teknolojisi 1, Sınıf Öğretmenliği 1771, Sosyal Bilgiler 264, Tarih 131, Teknoloji ve Tasarım 140, Tekstil Teknolojisi/Tekstil 3, Tekstil Teknolojisi/Tekstil Dokuma-Örme 2, Tekstil Teknolojisi/Tekstil Makineleri 3, Tekstil Teknolojisi/Tekstil Terbiye 1, Tekstil Teknolojisi/Tekstil İplik 1, Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme 18, Türk Dili ve Edebiyatı 646, Türkçe 327, Yiyecek İçecek Hizmetleri 9, Zihinsel Engelliler Sınıfı Öğretmenliği 256. (CİHAN)

Daha çok çalışmamız gerekiyor


Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, ilköğretimleşme konusunda Türkiye'de yüzde 100 başarıyı yakaladıklarını ancak orta öğretimleşmede bu oranı yakalamak için çok çalışmak gerektiğini söyledi.

Sivas'ta milli eğitime ait 16 kurumun açılışı ile 5 kurumun temel atma töreni, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun katıldığı törenle yapıldı. Valilik ziyareti sonrası Bakan Çubukçu, Sivas Kongresi'nin yapıldığı Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi ile Ahmet Kutsi Tecer İlköğretim Okulu ve İş Okulu'nu ziyaret etti. Okulda öğrencilerle yakından ilgilenen Bakan, öğrencilerin yaptığı el işlerini inceledi. Miniklerin halk oyunları gösterilerini izleyen Bakan daha sonra toplu temel atma törenine geçti.

Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen törende, Çubukçu'ya, Sivas'taki eğitim faaliyetleri sinevizyon eşliğinde anlatıldı. Muzaffer Sarı Sözen Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri tarafından sunulan mini konserin ardından Ahmet Kutsi Tecer Eğitilebilir Çocuklar İş Okulu öğrencilerinin skeç gösterisi Bakan Çubukçu'yu bol bol güldürdü. Konuşma yapan Bakan Nimet Çubukçu, hükümetleri döneminde eğitime yapılan yatırımları anlattı. 7 yıllık AK Parti iktidarı döneminde bütçeden eğitime ayrılan payın çok fazla artırıldığını vurgulayan Çubukçu, ihtiyaçların yine de bitmediğini söyledi. Ülke genelindeki okullaşma oranında özellikle ilkokullaşmada yüzde 100 başarıyı yakaladıklarını belirten Çubukçu, aynı başarıyı ortaokullaşmada gösteremediklerini kaydetti. Bakan Çubukçu, "Ortakollaşmada yüzde 100'e ulaşmamız için çok çalışmamız lazım." dedi. Atatürk'ün 'Eğitimsizliğe feda edilecek tek bir ferdimiz yoktur." sözünü hatırlatan Bakan Çubukçu, bu sözün bugün de geçerli olduğunun altını çizdi.

İşadamı Şefik Güngör'ün yaptıracağı Özel Eğitim Okulu'nun protokolü Bakan Çubukçu, Vali Ali Kolat ve işadamı Güngör arasında imzalandı. Daha sonra protokol, milli eğitime ait 16 kurumu kurdele keserek hizmete açtı. Aynı şekilde 5 kurumun da temeli toplu olarak atılmış oldu. (CİHAN)

İstanbul'a 'kültür başkenti' yolunda yeni reklam kampanyası


İstanbul 2010 Avrupa Kültür Ajansı, İstanbul için hazırladığı yeni reklam kampanyasını tanıttı. Kampanyada, "Istanbul: the most inspiring city in the world" sloganı ile İstanbul, 'dünyanın en ilham verici şehri' olarak konumlanıyor. İki aylık bir süre içinde hazırlanan kampanyanın Türkiye bölümü, 11 Aralık Cuma günü start alacak.

Çırağan Sarayı'ndaki tanıtım toplantısına; Ajans Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç, kampanyanın kreatif mimarları Paul McMillen ve Hakkı Mısırlıoğlu katıldı.

Basın toplantısında konuşan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç, İstanbul'un uzun tarihi boyunca hep dünyanın en ilham verici kenti olduğunu, bu gerçeğin de kampanyanın ilham kaynağı olduğunu belirtti. Avdagiç, sözlerine şöyle devam etti: "İstanbul, tarih boyunca dünyanın en ilham verici kenti oldu. Antik dönemden başlayarak bugüne gelinceye kadar, müzikten edebiyata, siyasetten diplomasiye, sinemadan felsefeye kadar, bu şehir, kendisini takip edenlere, kendisine uğrayanlara, kendisini özleyenlere, veya bizzat gelip kendisini tecrübe edenlere hep ve sınırsızca ilham verdi. Bu ilhamın değişik tezahürlerini gerek Avrupa'dan, gerek dünyanın başka yerlerinden pek çok sanatçının, entelektüelin, siyaset adamının, düşünürün, fikir önderinin çalışmalarında, eserlerinde, hayat hikayelerinde görebilirsiniz. Öte yandan, yurt içinde kullandığımız 'Yeniden Keşfet' konseptimizle İstanbulluların günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olan şehrin dinamizmine dikkat çekmek, artık kanıksadığımız güzelliklerin farkına varılmasını sağlamak istiyoruz. 'Enerjimiz İstanbul'dan' sloganıyla sadece İstanbulluları değil tüm Türkiye'yi bu enerjiye ortak olmaya, İstanbul'u yeniden keşfetmeye çağırıyoruz."

"DÜNYANIN EN İLHAM VERİCİ ŞEHRİ: İSTANBUL"

İki aylık bir süre içinde hazırlanan kampanyanın Türkiye bölümü, 11 Aralık Cuma günü start alacak. Televizyon, gazete, radyo, internet, dergi, açık hava ve sinema mecralarının kullanılacağı yurt içi kampanyanın ilk etapta Şubat ayına kadar devam etmesi öngörülüyor. 12 Avrupa ülkesinin yanı sıra, aralarında ABD, Rusya, Çin ve Japonya'nın da bulunduğu büyük dünya pazarlarını kapsayan uluslararası kampanyanın açık hava kısmı ise Ekim 2009 başında Fransa'da Türkiye sezonu kapsamında Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın desteğiyle düzenlenen "Bizans'tan İstanbul'a: İki Kıtanın Limanı" sergisinin açılışı haftasında start almıştı. Kampanyanın esas büyük bölümünü oluşturan diğer mecralarındaki yayın ise 16 Ocak 2010'da yapılacak resmi lansmanın hemen öncesinde başlayacak. Etkileyici İstanbul silüetinin bulunduğu devasa boyutlardaki 'Istanbul Inspirations' afişleri şu anda Paris, Londra, Roma, Madrid, Berlin gibi Avrupa'nın önde gelen şehirlerinin en işlek meydan ve noktalarında Avrupalılarla buluşuyor.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Ajansı tarafından hazırlatılan kampanya, RPM Radar-Ajans Ultra-Dentsu Brussels Group ortak girişimi tarafından tasarlanarak hayata geçirildi. Cast araştırması 1 ayda, mekan araştırması 3 haftada, teknik çalışmaları 4 günde, kostüm hazırlıkları ise 2 haftada tamamlanan yurtdışı reklam filmleri, 5 gün boyunca süren toplam 76 saatlik çekimler sonucunda oluşturuldu. Tarihi Yarımada açıkları, Sultanahmet Camii, Ayasofya, İstanbul Modern Sanatlar Müzesi, Kapalı Çarşı, Santral İstanbul, Asmalimescit ve Şişhane'nin yanı sıra, Kanyon Alışveriş Merkezi, Esma Sultan Yalısı ve Boğaziçi'nde yapılan çekimlerin helikopter planları için gece ve gündüz çekimleri gerçekleştirildi. Dünyaca ünlü Chris Hartwill'in yönetmenliğinde gerçekleştirilen çekimler sırasında 100 kutu 35 mm film harcandı. Yönetmen, görüntü yönetmeni ve operatör dışında, çekimler tamamen Türk ekipler tarafından gerçekleştirildi. Post-prodüksiyon işlemleri 1 ayda tamamlanan filmler, İstanbul Sinefekt ve İmaj stüdyoları ile Londra Prime Focus stüdyolarında yapılan çalışmalar sonucunda bugünkü haline getirildi. (CİHAN)

Şehit ve gazi derneklerinin adıyla dolandırıcılık yapan bir kişi yakalandı


İzmir'de şehit ve gazi derneklerinin isimlerini kullanarak, dergilere abone yapma bahanesiyle esnaftan para topladığı ileri sürülen bir kişi yakalandı.

Polise başvuran Konak ilçesindeki bazı esnaflar, bir kişinin gazi ve şehitlerle ilgili derneklerin adını kullanarak dergi aboneliği için para topladığı yönünde şikayette bulundu. Bunun üzerine harekete geçen Asayiş Şube Müdürlüğü Yankesicilik Dolandırıcılık Büro Amirliği ve Güven timleri, parayı toplayan kişinin A.C. (33) olduğunu tespit etti. Zanlı, takip sonucu Osman S. adına düzenlenmiş sahte kimlikle bir yakınının cenaze töreninde yakalandı. A.C.'nin kaldığı evde yapılan aramada ise sahte olduğu tespit edilen, bir derneğin tanıtım kartı, dört dernek adına düzenlenmiş kaşe, fatura ve beş koçan para tahsilat makbuzu ele geçirildi. Makbuzlardan 80 sayfanın kesilmiş olduğu belirlendi. Polis, inceleme sonrası zanlı tarafından dolandırıldığı belirlenen iki kişiye daha ulaştı. Dolandırıcılık suçundan 11 kaydı bulunduğu ve arandığı bildirilen A.C.'nin, kendini şehit, gazi, malul gibi çeşitli derneklerin yetkilisi olarak tanıttığı ve üyelerine yardım sağladıklarını söyleyerek dernek dergisine 100-200 lira karşılığı abone yaptığı, abone olanlara Atatürk posteri ve Türk bayrağı hediye ettiği öğrenildi. Zanlı A.C., sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi. (CİHAN)

Oto satışı rekora gidiyor


Dünyanın en büyük otomobil pazarı adayı Çin'in bu yılın 11 ayındaki otomobil üretim ve satışının 12 milyonu geçtiği açıklandı.

Resmi Xinhua ajansının Çin otomobil Üreticileri Derneği'ne (CAAM) dayanarak verdiği haberine göre, ülkedeki yılsonu üretim ve satış tahmininin 13 milyonu geçeceği kaydedilirken, bunun da Çin'i dünyadaki en büyük otomobil pazarı haline getireceği belirtildi. (CİHAN)

Hindistan Rusya ile on yıllık savunma anlaşması imzalayacak


Hindistan Başbakanı Manmohan Singh, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev'in davetlisi olarak Moskova'ya geldi. Medvedev'le ilk gün gayri resmi toplantıda bir araya gelen Singh bugün ve yarın resmi temaslarına devam edecek. Gündemde enerji işbirliği ve 2020 yılına kadar uzanacak askeri ve teknolojik işbirliği anlaşması var.

Kremlin'den ziyaretle ilgili yapılan açıklamada, "Küresel ekonomik krizin olumsuz sonuçlarına rağmen Hindistan'la ikili ticaret büyümeye devam ediyor. Yıl sonu 10 milyar dolarlık hedefe ulaşılacak." denildi.

Singh ziyaret öncesi yaptığı açıklamada Hindistan'ın Rusya'nın gelişen enerji sektörü ile yakından ilgili olduklarını söyledi. 2000 yılında Rusya ve Hindistan'ın stratejik işbirliği anlaşması imzaladığını hatırlatan Singh, "İki ülke ilişkileri en yüksek düzeyde. Temaslarımız çerçevesinde bunu daha da ileriye taşıyacağız." ifadesini kullandı.

Hindistan devlet şirketi ONGC Sakhalin-I bölgesinde yatırımlarını sürdürüyor. Rusya'nın nükleer enerji şirketi Atomstroyexport 2002 yılından bu yana Hindistan'ın Kudankulam bölgesinde iki adet nükleer santral inşa ediyor. Santrallerde 2010'un ilk yarısında elektrik üretiminin başlaması bekleniyor.

Nükleer kapasitesi nedeni ile ABD'nin Hindistan'a uyguladığı 34 yıllık ambargo geçen yıl sona erdi. Hindistan savunma sanayi ve nükleerde Rusya ile yoğun işbirliği sürdürüyor. Hindistan silah alımlarının yüzde 70'ini Rusya'dan gerçekleştiriyor.

İki ülke ziyaret çerçevesinde 2011-2020 yıllarını kapsayan savunma ve teknolojik işbirliği alanında hükümetler arası anlaşma parafe edecek. (CİHAN)

Kapadokya 4 mevsim cazibe merkezi


Dünyanın en ilginç yer oluşumlarından biri olarak bilinen Peribacaları, yer altı sığınakları ile Türk turizminin en önemli merkezlerinden biri olan Kapadokya, yazın olduğu gibi kışın da yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oluyor.

Milattan önce 8 bin yılları Neolitik döneme kadar uzanan köklü tarihinde Frig, Asur Ticaret Kolonileri, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi 8 farklı medeniyete ve 20'ye yakın krallık benzeri toplum yapısına ev sahipliği yapan Kapadokya, doğal görünümüyle yüz binlerce insanı kendisine çekiyor.

Yılda yaklaşık 2 milyon turisti misafir eden bölgede, Roma baskısından kaçarak Anadolu'ya kadar gelen ilk Hristiyanlar'ın ana mekanlarından olan 200'e yakın yeraltı yerleşim mekanı ile 450'ye yakın kilise, manastır ve şapel bulunuyor.

Yükseltileri kimi yerde 40 metreye ulaşan peribacalarının kaynaklık ettiği bölge, Amerika'dan Avustralya'ya kadar dünyanın her yerinden insanı 4 mevsim misafir ediyor. (CİHAN)

Tatlıses Çırpınırdı Karadeniz'i okumadı


İbrahim Tatlıses, o türküyü söylemedi..

İbrahim Tatlıses sahne aldığı Kıbrıs'ta çok istek alan 'Çırpınırdı Karadeniz' türküsünü söylemedi. Aşırı Milliyetçilerin sahneye yolladığı peçetede yazan yazıyı okuyan Tatlıses soğuk terler döktü..

ÇIRPINIRDI KARADENİZ OKUMADI

İbrahim Tatlıses Kurban Bayramı’nın ikinci günü Kıbrıs’ta sahne aldı. Tatlıses, sahneye yollanan peçetede "Gerçekten ülkeni seviyorsan okursun" denen "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısını seslendirmedi. Tatlıses peçeteyi okuduktan sonra "Çırpınırdı Karadeniz istiyorlar, ülkeni seviyorsan oku diyorlar. Repertuarımda olsa okumayan benamustur" diyerek olayı geçiştirdi. Ünlü türkücü, "Mısırı Kuruttun mu?" şarkısını söyledi.

Açlık krizini önlüyor


Peynir yemek için ne çok bahanemiz var! Gelişme çağındaki çocuklara ihtiyaçları olan kalsiyumu sağlıyor, sabahları açlık krizini önlüyor.
İşte uzmanların önerdiği o besin... Besin değeri yüksek ve uzun süre bozulmadan muhafaza edeceğimiz bir peyniri nasıl anlarız? Peynirin faydalarından nasıl saklanacağına kadar kafamıza takılan her sorunun cevabı burada:

Gerçekten kaliteli, besin değeri yüksek ve uzun süre bozulmadan muhafaza edeceğimiz bir peyniri nasıl anlarız? Peynirin faydalarından nasıl saklanacağına kadar kafamıza takılan her sorunun cevabını aradık...

Bu kadar peynir içinden bir seni seçtim!

Kahvaltıların başrol oyuncusu, karpuzun lezzeti hiçbir şeye değişilmez katığı, maydanozun böreklerde can yoldaşı, karganın gevezelik edip tilkiye kaptırdığı, simitin yanında olmazsa olmaz... Hikâyesi, lezzeti bol bir yiyecek: Peynir... Çökeleğinden kaşarına, tulumundan tenekesine türlü çeşidini bilir ve yeriz. Sağlıklı beslenmemize olan katkısı ise tartışılmaz. Peki bizim için bu kadar kıymetli olan peyniri alırken nelere dikkat etmemiz gerektiğini biliyor muyuz? Cevap, alacağımız peynirin çeşidine göre değişiyor. Eğer sık alışverişe çıkma imkânı bulamıyorsak ve aldığımız peynir uzun süre dayansın istiyorsak tercihimiz 'sert peynir' olmalı. Ayrıca peynirin tuzlu olması da dayanıklılık süresini artırır. Taze olup olmadığı en iyi kokusundan anlaşılır. Peynir tazeyken mis gibi kokar ve sizi kendine çeker. Bayatlamaya başlamış peynir üzerine sinmiş ağır kokudan belli olur. Tabii rengi de önemli. Her ne kadar bazı yöresel peynirlerin sararmışı hatta küflenmişi makbul olsa da, özellikle beyaz peynirde, üzerinin sararmaya yüz tutması bayatlama belirtisidir. Peynirin üzerindeki gözenekler de önemli. Gözenekler mikroorganizmanın yaşamını sürdürürken açmış olduğu hava boşlukları olduğundan ve kültürlü peynirde mikroorganizma çalışması istenmediğinden bu peynirde gözenek olmaması lazım.

Klasik peynirde ise gözeneklerin düzenli sayıda olması gerek. Teksüt Kalite Müdürü Sait Koçoğlu, peynir yaparken öncelikle önem verdikleri noktanın süt olduğunu söylüyor. Sütteki organizma sayısının mümkün olduğunca düşük olması gerekiyor. Koçoğlu, yöresel peynirlere talebin giderek artmasının da üretici olarak kendilerini sevindirdiğini söylüyor. Yöresel peynirlere büyük kentlerin yanında özellikle yurtdışından çok fazla talep geliyormuş. Aranan ürürnler arasında Van otlu peyniri başı çekiyor. Erzincan tulum peyniri, çeçil peyniri denilen Erzurum'un çivil peyniri de ilgi görüyor.

Çok fazla bilinmeyen yöresel peynirler

Ülkemiz peynir bakımından müthiş bir çeşitliliğe sahip. Hepsi birbirinden güzel bu peynirler, oluşan talep bakımından da birbiriyle yarışır hale geldi. Çanakkale'nin ezinesi, Erzurum'un otlu peyniri, Kars'ın örgü peyniri çok aranan peynir türleri. Ayrıca çok fazla bilmediğimiz lezzetler de var. İşte size Türk mutfağı uzmanı Dr. Nevin Halıcı'dan birkaç çeşit yöresel peynir önerisi: "Anamur'da bir Anamur tulumu vardır, çok güzeldir. Yine Erzincan tulumu çok güzeldir. Ama benim tercihim Van peynirleri. Otlu peynirler vardır. Dağdan toplanan sirmo, mendi gibi otlar içine konularak yapılır. Ama o peynirin de iki çeşidi vardır. Eski peynir ve salamura peynir. Eski peynir salamura değildir. Küpte ters çevrilerek suları akmış, o otlarla müthiş koku kazanmış çok güzel bir peynirdir. Bir de Konya'nın küflü peyniri çok lezzetlidir. Ereğli ilçesi civarlarında yapılır. Van peynirinden sonra ikinci tercihimdir. Ama doğal yollardan küflenmesi çok önemli. Hileli yollarla küflendirilenler çok sağlıksız. Yurtdışından gelen misafirlerim küflü peyniri çok beğeniyor. "Nevin bu Konya rokforu" diyorlar. Hayır diyorum bu Konya'nın küflü peyniri."

Peyniri nasıl saklamalıyız?

Yiyecekleri saklamak artık eskisi kadar zor değil. Ancak peynir gibi bozulmaya meyilli gıdaların saklanmasında dikkat etmemiz gerekenler var. Nevin Halıcı, peyniri salamura ederek ya da tuluma basarak saklayabileceğimizi söylüyor. Evde pratik saklama yöntemi ise jelatine sararak hava almasını engellemek. Bu yöntemle 1 kalıp peynir 1 ay bozulmadan kalır. Peynirin soğutucu motorla temas etmemesi de önemli. Tuzlu olması dayanıklılık süresini artırıyor. Tuzunu alması için peyniri suda çok fazla bekletmek yoğurtlaştırabilir. Yiyeceğiniz kadarını bekletmeniz ve hemen tüketmeniz daha uygun.

Peynirin faydaları neler?

Memorial Hastanesi Beslenme Uzmanı Yeşim Çelik, peynirin çocuk beslenmesinde önemli olduğunu söylüyor. Gelişme çağında ihtiyacı olan kalsiyumu peynir sağlıyor. Yarım yağlı ya da yağsız peynirin kalsiyum ve protein oranı yüksek. Çelik, kaşar peynirini önermiyor çünkü yağ oranı yüksek. Beyaz peynir, tulum peyniri veya otlu peyniri tavsiye eden Çelik, hamilenin, yaşlının ya da çocuğun yemesi gereken peynir miktarının farklı olduğunu söylüyor. Ama günde en az iki dilim peynir yemekte yarar var. Çelik; kahvaltılarda mısır gevreği, süt tarzı şeyler yiyenlere de "Akşam ya da öğlen öğünlerinizde mutlaka peynir yiyin" diyor. Yoğurt ve süte göre peynirin kalsiyum oranı daha yüksek. Çelik, sabahları açlık kriziyle uyananlara da küçük bir tüyo veriyor: "Yatmadan bir iki saat önce bir dilim peynirle ve ekmek yenirse, sabaha kadar kan şekeri dengede olacağı için bir açlık kriziyle uyanılmaz."

'Peynire Dair' her şey bu kitapta

Bu kadar peynirden konuşmuşken, sizlere bir de kitap önerelim: Peynire Dair. Nilhan Aras, Tijen İnaltong, Nazlı Pişkin, Dr. Ahmet Uhri, Doç. Dr. Özlem Tokuşoğlu ve Yrd. Doç. Dr. K. Kaan Tekinşen'in hazırladığı kitapta, peynirin nasıl üretildiğinden beslenmedeki faydalarına kadar her şeyi bulmanız mümkün. Yedi bölümden oluşan kitapta, Osmanlı dünyasında peynire dair, süt ve süt üzerine yazılmış kitaplardan seçmeler gibi bölümler de yer alıyor. "Tekeden teleme çalarsak" isimli son bölümde yöresel peynirlerin tanıtıldığı kitap, görsel açından da bir hayli zengin.

(Kaynak: Zaman)

İlaç fiyatlarında indirim


İlaç fiyatlarında indirim yapıldı İndirimli bedel üzerinden eczacı indirimi de yapılacak.
İlaç fiyatlarını yeniden düzenleyen 2008 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Buna göre, depocuya satış fiyatı 3.56 liranın altında olan ilaçlar için KDV dahil perakende satış fiyatı üzerinden yüzde 4 oranında indirim uygulanacak. İndirimli bedel üzerinden eczacı indirimi de yapılacak.

20 yıllık olarak belirlenmiş ilaçlardan depocuya satış fiyatı 6.79 liranın üzerinde olan ilaçlara referans fiyat alana kadar yüzde 23 iskonto uygulanacak.

Jeneriği olmayan orijinal ilaçlar için iskonto yüzde 23 olacak.

Referansın altında fiyat almış jeneriği olmayan orijinal ilaçlarla orijinali olmayan jenerik ilaçlar için yapılacak mahsuplaşma işleminde, ilave yüzde 12 iskonto dikkate alınacak. Mevcut iskontosu yüzde 23'ün üzerinde olan ilaçlar için ilave yüzde 12 iskonto uygulanmayacak.

20 yıldan eski ilaç statüsü kazanmış ve depocuya satış fiyatı 6.79 liranın altında olan ilaçlar, depocuya satış fiyatı 3.56 liranın altında olan bütün ilaçlar, reçetesiz ilaçlar, kan ürünleri, tıbbi mamalar, radyofarmasötik ürünler ve enteral beslenme ürünleri için yüzde 23'lük iskonto ve mahsuplaşmada ilave yüzde 12'lik iskonto yapılmasına ilişkin hükümler uygulanmayacak.

Domuz gribinde kritik soru


Domuz gribi aşısı için "Aşı yaptırmayın" diyenlere çok sert yanıt...
Prof. Dr. İsmail Balık ‘Aşı yaptırmayın’ diyenlerle ilgili sert konuştu. Balık, “Hastaların yaklaşık yüzde 80’i son 15 günde kaybedildi. Aşı olsalardı ölmeyeceklerdi. Aşı olmayın diyenlere soruyorum, bu ölümlerin vebalini üstlenebilecekler mi?” dedi.

AŞININ içinde domuz kanı olduğu, Türkler’in de kobay olarak kullanıldığı tartışmalarının sürdüğünü belirten Sağlık Bakanlığı Pandemi İzleme Kurulu üyesi Prof. Dr. İsmail Balık, şunları söyledi:

“Aşılanın diyenler sadece biz değiliz. Konuyla ilgili dünyanın ciddi ve önde gelen tüm kurumları, Dünya Sağlık Örgütü, CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi), ECDC (Avrupa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) ‘Aşı olun’ diyor. Aşıda domuza ait herhangi bir madde bulunmuyor. Bu nedenle müslümanlara yapılmasında bir sakınca da yok.”

“Türkiye’de en az 1 milyon kişi domuz gribini geçirdi veya geçiriyor. Buna karşılık aşılananların sayısı 700 bin dolayında. Şimdiye kadar en az 10 misli fazla kişi aşılanabilirdi. 1 milyon kişinin hastalıkla karşılaşmış olması eşik sınır. Bu kadar çok insan hastalandığında daha büyük dalgalar da gelecek demektir. Belli bir rakama ulaştıktan sonra hasta oranları geometrik bir şekilde artar. Halbuki bu döngüyü kırmanın tek yolu aşılanmaktı. Beklendiği gibi 5 milyon kişi aşılansaydı ikinci ve üçüncü dalgalar sönerdi. Ne kadar çok kişi aşılanırsa salgın o kadar kısa sürede biter.”
“Hastalık yazın biter, önümüzdeki kış devam eder. Önümüzdeki sezon mevsimsel grip aşısının içinde Domuz gribi de olacak. Domuz gribi birkaç yıl sürer.”

Türkiye’de 700 bin, dünyada 65 milyon kişi aşılandı

16 ÜLKENİN uyguladığı yaklaşık 80 milyon doz Domuz gribi aşısıyla bugüne kadar 65 milyon civarında insan aşılandı. Uygulanan doz ile aşılanan kişi sayısındaki farklılık, bazı yaş gruplarına iki doz aşı uygulanmasından kaynaklanıyor. Herhangi bir ciddi yan etkiye rastlanmadı. AB İlaç Ajansı EMEA’nın 20 Kasım 2009 tarihli basın bülteninde görülen yan etkilerin çok hafif olduğu belirtildi.

İşte hastalıklara deva meyve


Faydaları saymakla bitmiyor. Tansiyonu düzenliyor,kalbi koruyor,enfeksiyonlara karşı vücut direncini arttırıyor..

Mersin'in Silifke ilçesinde, bu yıl 2 bin 500 dönüm nar bahçesinden yaklaşık 4 bin ton hasat yapılırken, fiyatların yüksek olması üreticilerin yüzünü güldürdü.

Silifke Ziraat Odası Başkanı Mahire Can, yaptığı yazılı açıklamada, ilk hasadı yapılan narın kilosunun kalitesine göre 1 ila 1,5 liradan satılmaya başlandığını, daha sonra fiyatın artıp 2,5 liraya kadar yükseldiğini kaydetti.

Verim ve kalitenin yanı sıra fiyatların yüksek olmasının da üreticinin yüzünü güldürdüğünü ifade eden Can, Göksu Vadisi'nin mikro klima özelliği nedeniyle sadece bu yörede yetiştirilen ''Keben Narı''nın tescillendiğini hatırlattı.

İlçede nar üretimi yapılan alanların genişletilmesi amacıyla yapılan çalışmaların başarıyla sürdürüldüğünü vurgulayan Can, Keben narının tanesinin 1,5-2 kiloya kadar ulaşabildiğini ve ağaçların 3 yaşında ürün vermeye başladığını ifade etti.

Can, Keben narının ayrı bir aromaya sahip olduğunu, görünüşü, mayhoş tadı ve damak zevkine hitap ettiği için genelde sofralık olarak rağbet gördüğünü belirtti.

Keben narının tescilli markası ve kalitesiyle dalında alıcı bulduğunu vurgulayan Can, şunları kaydetti:

''Keben narının hemen hemen tamamı yurt içinde tüketiliyor. Üretim alanlarının daha da genişlemesi ve ürün miktarının artması halinde ihracat konusunda adımlar da atılabilir. Bunun için üreticileri teşvik ediyoruz. Yeni alanların tarıma açılması ve Keben narının da o bölgelere dikilmesi ile kendisine özgü mikro klima özelliği olan Göksu Vadisi'nde daha fazla nar üretimi yapılacağına inanıyoruz.''

Narın faydaları saymakla bitmiyor. İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası. Örneğin narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor.

Narın bilinen bazı faydaları:

Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler

Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur

Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır

Enerji verir, yorgunluğu giderir

İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar

Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur

Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller

Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar

İshali (diare) önler tedavide destek sağlar

Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar

Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır

Vatandaşa iyi haber


Hükümet, ilaç fiyatında indirimde ısrarcı ancak pazarlığı da kesmedi. İlaç üreticisi fiyat kararnamesinde değişiklik olması, eczacı ise stok sorunu çözüm bulunması halinde uzlaşmaya sıcak.
Hükümet, ilaç fiyatında indirimde ısrarcıancak pazarlığı da kesmedi. İlaç üreticisi fiyat kararnamesinde değişiklik olması, eczacı ise stok sorunu çözüm bulunması halinde uzlaşmaya sıcak.

İlaçta büyük indirimlerin yaşanacağı 4 Aralık öncesinde sektörden gelen tepkilere rağmen hükümet geri adım atmıyor ancak bir yandan da firmalarla pazarlığı sürdürüyor. Üst düzey bir ekonomi yetkilisi, ilaç firmalarının kendilerine günde 2-3 teklifle geldiğini söylerken, bazı konularda karşılıklı adım atılabileceğini de ima etti. Yetkili, başlangıçta global bütçe önerisi götürdükleri sektörün, buna ilk etapta sıcak bakmazken şimdi ilaç kararnamesinde değişiklik yapmak şartıyla global bütçeye geçilmesi yönünde öneri getirdiklerini ifade etti.

9 tur görüşme yapıldı

Türkiye'de son yıllarda ilaç tüketiminin hızla arttığını anlatan yetkili, 2008 yılında 13 milyar lira olan ilaç giderinin 2009 yılı sonunda 16 milyar TL'yi bulacağını anlattı. Türkiye'nin ilaç sektörü için çok cazip bir hale geldiğini ve bunun raporlara da yansıdığını söyleyen yetkili, her artan kutunun ilaç firmalarına kar olduğunu belirtti. Sağlık sektörü ile 9 tur süren bir görüşme yaptıklarını, eşdeğerde referans fiyat oranının yüzde 60'a indirildiğini anlatan yetkili, halen istenen noktaya gelinmediğini vurguladı. Yetkili, Geçmişte hasteneler birleştirilirken eczanelerin ciroları ikiye katlandı. Şimdi fiyat düşüyor diye kepenk kapatmaları anlaşılır gibi değil dedi.

Stoklar için çözüm

4 Aralık'tan sonra ilk aşamada 3 bin eczanenin kapanması tehlikesinden bahseden eczacılar ise dün siyasi parti başkanlarına yaptıkları ziyaretler ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdikleri mektupla destek arayışını sürdürdü. Referans'a konuşan Türk Eczacıları Birliği (TEB) Başkanı Erdoğan Çolak, sadece Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın kendilerini aradığını ancak ekonomi bürokratlarının sesizliğini koruduğunu belirtti. Akdağ'ın ise sanayicilerle görüşerek bir genelge çıkaracaklarını söylediğini kaydeden Çolak, böylece eczane stoklarında oluşacak fiyat kayıplarının giderileceğinin belirtildiğini ifade etti. Ancak Çolak, daha önce de bu yönde bir genelge çıkarılmasına karşın uygulamada sorunun giderilmediğini hatırlattı.

4 Aralık herkesi etkileyecek

Türk Eczacılar Birliği (TEB) Başkanı Erdoğan Çolak, 4 Aralık'tan sonra yaşanacak sorunun sadece eczacıların değil tüm vatandaşları ilgilendirdiğini söylerken, ilaçta yapılan indirimlerin vatandaşa yansımadığına işaret etti. 2004 yılından bu yana ilaç fiyatlarında yüzde 46 düşüş yaşandığını söyleyen TEB Başkanı Çolak, buna rağmen eczanelerde vatandaşın cebinden çıkan paranın arttığına dikkat çekti. Daha önce devletin yüzde 30'luk bir bant içinde kalan eşdeğer ilaçları ödediğini söyleyen Çolak, bugün bu oranın yüzde 15'e indirildiğini belirtti.

Bu arada Türk Eczacılar Birliği (TEB) ve 51 eczacı odası bugün 12.00-13.00 saatleri arasında ülke genelindeki SGK il müdürlükleri önünde toplanarak anahtar bırakma eylemi yapacak.

Tüm Eczacı İşverenler Sendikası'nın (TEİS) verileri vatandaşın son dönemde ilaç alırken önemli miktarda cepten ödeme yaptığını gösteriyor. Örneğin; perakende fiyatı 2.7 TL olan bir ilacı almak isteyen bir hasta, devletin karşıladığı oranın dışında eczaneye 4.17 TL cepten ödeme yapıyor. Hastanın birinci basamak sağlık kuruluşunda olduğu muayene için ödediği 2 TL'lik payın yanında ilaç için katılım payı ile fark ücret de ödemesi gerekiyor. Devlet çalışanlar için ilacın yüzde 80'ini ödüyor.

Kahreden ihmal!


Erzurum'da trafik kazası sonrası farkedilemeyen asker, donarak öldü.

Ardahan’daki 25. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'ndan geçici olarak Hakkari’ye giden birlikte olan Şaban Daşdemir, izinli geldiği Erzurum'da Bulkasım Köyü'nde bulunan bir arkadaşını ziyaret etmek istedi.

Köprüköy’de görevli öğretmen arkadaşından emanet aldığı 45 SN 686 plakalı otomobille dün yola çıkan Taşdemir, saat 23.00 sıralarında Pasinler İlçesi'ne bağlı Bulkasım köyü yolunda kaza geçirdi. Üç takla attığı belirlenen otomobilde yaralanan Daşdemir, kimsenin fark etmemesi nedeniyle donarak öldü.

Oğlunun eve dönmemesi üzerine arayışa geçen ve arkadaşının köyüne aramaya giden baba Selahattin Daşdemir, köy yolunda sabaha karşı kaza yapan otomobili buldu. Otomobilin dışına çıktığı görülen Daşdemir’in burada ısının sıfırın altında 13 dereceye kadar düşmesi sonucu donarak öldüğü belirlendi.

Sağlıklı bir yaşam için..


'Sağlıklı bir yaşam için su ve sıvı tüketiminin her gün özenli ve dengeli bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor''

Uzmanlar sağlıklı bir yaşam için bol su ve sıvı tüketilmesi gerektiğini söylüyor...

Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Yasemin Beyhan, yaşamak için oksijen kadar gerekli olan su ve sıvı tüketiminin Türkiye'de ihmal edilen bir konu olduğunu ifade ederek, ''Sağlıklı bir yaşam için su ve sıvı tüketiminin her gün özenli ve dengeli bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor'' dedi.

Beyhan, yeterli ve dengeli beslenme konusundaki çalışmaların, bilinç düzeyinin yükseltilmesinde etkili olduğunu ifade ederek, ancak su ve sıvı tüketiminin öneminin halen çok bilinmediğini belirtti.

Vücudun sıvı gereksiniminin yaşa, cinsiyete, vücut ağırlığına veya yapılan fiziksel aktivite durumuna göre değiştiğini anlatan Beyhan, günlük kaybedilen sıvı miktarının çevre şartlarına göre değiştiğini, bu nedenle alınan sıvı miktarı ile tüketilen miktarın dengeli olması gerektiğini bildirdi.

Beyhan, bu dengeyi sağlamak ve dehidrasyon, böbrek taşı ve daha birçok önemli sağlık sorunundan kaçınmak için günlük olarak sağlıklı erişkin bir erkeğin yaklaşık 3 litre (13 bardak), kadının ise 2 litre (9 bardak) su tüketmesi gerektiğini kaydetti.

Su ve sıvı gereksinimi konusuna özellikle yaşlılar, bebekler, gebeler, emziren anneler, sporcular ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlarda daha çok dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Beyhan, ''Herkesin bildiği temel beş madde var, protein, karbonhidrat, yağlar, vitamin ve mineraller. Çok üzerinde durmadıklarımız ise su, posa ve bitkisel-kimyasallar dediğimiz besin bileşenleri de yaşamın sürdürülmesi ve sağlık için son derece önemli bileşiklerdir'' dedi.

Beyhan, Dernek olarak amaçlarının, halkın beslenme bilincini geliştirmek, bulunduğu koşullar içinde başta ekonomik olmak üzere en iyi beslenme şeklini öğretmek olduğunu ve yapılan çalışmalar sonucunda da bu konuda bilinç düzeyinin yükseltilmesinde önemli adımlar atıldığını ifade etti. Yaşamak için oksijen kadar gerekli olan su ve sıvı tüketiminin Türkiye'de ihmal edilen bir konu olduğunu fark ettiklerini belirten Beyhan, ''Sağlıklı bir yaşam için su ve sıvı tüketiminin her gün özenli ve dengeli bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor'' diye konuştu.

Yeterince sıvı tüketiminin önemi konusunda toplumda farkındalık yaratmak adına merkezi Amerika'da bulunan Uluslararası Yaşam Bilimleri Enstitüsü (ILIS) ile İstanbul'da bir konferans düzenlediklerini anlatan Beyhan, 7 Aralıkta Ritz Carlton Otel'de yapılacak konferansta, sıvı tüketimi konusunun, çeşitli boyutlarda ele alınacağını kaydetti.

Beyhan, ''Su, yaşam için elzem bir besindir. Son yıllarda yapılan çalışmalar suyun bir besin ögesi, besleyici öge olarak kabul edilmesi üzerinde yoğunlaşıyor'' diye konuştu.

Yaşa bağlı olarak insan vücudunun yüzde 50-70'sinin sudan oluştuğunu aktaran Beyhan, hücrelere bir takım yararlı moleküllerin taşınması, hücre ve barsaklardan artık, toksik ögeler ve serbest radikaller denilen, insanı kansere kadar götürebilecek bir takım toksik moleküllerin atılmasının sıvı ile sağlandığını belirtti.

Beyhan ''İnsan yavrusu fetus anne karnında sıvı bir ortam içerisinde. Dolayısıyla sıvının önemi ta anne karnında başlıyor, yaşamın sonuna kadar devam ediyor'' dedi.

''SUSAMA DUYGUSU GELİŞMEMİŞ OLABİLİYOR''

Sıvı gereksiniminin susama duygusuyla bağlantılı olarak değerlendirilmesinin çok tehlikeli olduğuna dikkati çeken Beyhan, şöyle devan etti:

''Nasıl olsa susama duygusu sıvı gereksinimimizi karşılamamıza yeter diyoruz. İşte burada sorun başlıyor. Her zaman insanlarda susama duygusu gelişmemiş olabiliyor. Onun için susama duygusunu beklemeden, belirli aralıklarla ve bulunduğumuz duruma uygun olarak sıvı tüketmeliyiz.

Sıcak havalarda, ağır işlerde çalışanlar, bebeklerde, sıcak ortamda oynayan çocuklar, susama duygusu akla gelmeyebilir, gelişemeyebilir. Vücudun susuz kalması çok büyük sorunlara yol açabilir. Bu sorunların başında metabolizmanın yavaş işlemesi geliyor. Vücuttan yüzde 1 kadar bile ağırlık kaybı ile karakterize olan sıvı kaybı zihinsel bulanıklıklara, dikkat ve algılamalarda eksikliklere neden olur. Bu durum çocuklarda söz konusuysa okul başarısını etkiliyor, çalışan için söz konusuysa yaptığı işe konsantre olamamasını ve verimlilik gösterememesine neden oluyor.''

Beyhan, yurt dışında maden işçileri üzerinde yapılan bir çalışmanın iş kazalarının haziran ve temmuz aylarında yoğunlukla görüldüğünü bunun da işçilerin aşırı derecede dehidrasyon denilen sıvı kaybı ile ilintili olduğunu gösterdiğini aktardı.

Normal insanlar günlük sıvı ihtiyacını 2-2,5 litre ile karşılayabilirken ağır işlerde çalışanlarda bunun 4-5 litreye kadar çıkabildiğini ifade eden Beyhan, vücudunu sıvı gereksiniminin ağırlık değişimleriyle saptanabildiğini söyledi.

Kas dokusu sıvı yönünden daha zengin olduğunu, yağ oranı yüksek olanlarda sıvı oranın daha düşük seviyelerde bulunduğunu belirten Beyhan, ''O nedenle obezlere hem tok tutması, hem enerji metabolizmasını hızlandırması hem de toksik ögelerin atılması ve antioksidan aktivitenin daha iyi işleyebilmesi için bol bol sıvı tüketmelerini öneririz. Bazıları bunda aşırıya kaçabilir. Normal koşullarda yetişkinlere 8 bardaktan az, 20 bardaktan çok tüketmeyin deriz'' diye konuştu.

Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Yasemin Beyhan, sıvı tüketiminin sadece su ile sınırlandırılmaması, hiyjenik içme suyunun yanı sıra çay, ayran, kahve, enerjisi düşük içeçekler, çeşitli çaylar, çorbalar, ayran, süt, limonata, boza ve salep tüketilebileceğini dile getirerek, ''Ofiste çalışırken kah çayımızı, kah suyumuzu içerek, öğlen çorba ve sebze ve meyve tüketerek gün boyu sıvı ihtiyacımızı karşılayabiliriz'' dedi.

İleri derecede dehidrasyonun ileri derecede çok ciddi sorunlara hatta ölüme bile yol açabildiğine dikkat çeken Beyhan, ''Çünkü dehidrasyonda sadece sıvı kaybı olmuyor, elektrolit dediğimiz sodyum potasyum, magnezyum gibi çok önemli fonksiyonları olan elektrolitlerin de kaybı söz konusu'' diye konuştu.

''İLAÇ ALAN HERKES BOL BOL SIVI TÜKETMELİ''

Yasemin Beyhan, ister virütik ister bakteriyel nedenle olsun hastalık durumunda kandaki toksik öğelerin arttığını hatırlatarak, hastalık sırasında hem bu toksik ögelerin hem de tedavide kullanılan ilaçlar nedeniyle kimyasal metabolik artıkların vücutta biriktiğine dikkati çekti.

Hem toksik ögelerin hem de ilaçların kimyasal artıkların vücuttan atılması için hastalık döneminde sıvı tüketimine çok önem verilmesi gerektiğini kaydeden Beyhan, şöyle devam etti:

''Hele bu sıvılar, vitamin ve mineraller yönünden zengin bir sıvı olursa hastalığın tedavisinde daha çok amaca hizmet edecektir ve çok yönlü bir yarar sağlayacaktır. Mesela kanser hastaları çok yoğun kemoterapi ve radyasyon alıyorlar. Vücutlarında çok fazla serbest radikal oluşuyor. Çok fazla kimyasal metabolik artıklar birikiyor. Bunların hepsinin vücuttan bir an önce atılması gerekiyor. Onun için biz o hastalara 20-30 dakikada bir su içmesini öneriyoruz. İlaç alan herkes bol bol sıvı tüketmeli. Bir tableti 2 bardak su ile için diyoruz. Hem ilacın etkinliğini artırmak hem de ilacın metabolik artıklarını atmak için önemli.''

Yasemin Beyhan, doyma duygusunu geliştirmesi açısından sıvıyla birlikte yemeklerin tüketilmesi önerisinde bulunarak, ''Yemekle birlikte bir sıvı aldığınızda daha çabuk doyarsınız, örneğin yemeğin başında çorba içersek daha çabuk doyarız. Sıvı, ister yemek öncesi, ister sırası, ister sonrasında aşırıya kaçmamak şartıyla her zaman tüketilebilir'' dedi.

En yararlı yiyeceğin bile fazla tüketildiğinde olumsuz etkileri olduğuna dikkati çeken Beyhan, hiçbir şeyin aşırısını önermediklerini, bir çeşitlilik içerisinde her şeyin tüketilmesi gerektiğini kaydetti.

Beyhan, şunları söyledi:

''Beslenme ve diyetetik profesyonelleri olarak, besinleri, miktar, çeşitlilik, besin değeri korunumunu en yüksek düzeyde sağlayarak, tüketim sıklığını ve öğünlere dağılımını iyi ayarlayarak, hijyenik ve ekonomik olarak tüketilmesini öneriyoruz. Nasıl tek yönlü beslenme önermiyorsak, içecek tüketiminde de tek yönlü tüketimi önermiyoruz. Sıvı tüketiminde de çeşitlilik her zaman önerdiğimiz bir durum.''

ŞOK! İnsandan domuza bulaştı


Almanya'da ilk kez bir domuzda Domuz gribi tespit edildi.
Almanya'da insandan domuza virüs bulaştı. Alman yetkililer paniğe gerek olmadığını, insanların domuz ürünlerini tüketmesiyle domuz gribinin bulaşmayacağını açıkladı.

Almanya'da ilk kez bir domuzda Domuz gribi tespit edildi. Rheinland-Pfalz eyaleti Sağlık Bakanlığı Araştırma Dairesi tarafından yapılan açıklamada, bir domuzda H1N1 virüsü tespit edildiği belirtildi.

Açıklamada, insanların domuz ürünlerini tüketmesiyle domuz gribinin bulaşmayacağı kaydedildi. Bakan Margit Conrad da telaşa gerek olmadığını, muhtemelen domuza virüsün bir insandan bulaştığını ifade etti.

Öte yandan, Almanya'da aşılar konusunda yetkili kurum olan Paul-Ehrlich-Enstitüsünün sözcüsü, Domuz gribi aşısı olan 658 kişinin aşıya reaksiyon gösterdiğini, aşı olan 15 kişinin de öldüğünün bildirildiğini, ancak aşı ile ölüm arasında bir bağlantının tespit edilmediğini açıkladı.

Sözcü, aşı olduktan sonra hayatını kaybeden kişilerin daha önce başka hastalıkları olduğunu ifade etti.

Kombi ile ısınmak yasaklandı


Toplam kullanım alanı bin metrekareyi geçen binalarda kombi kullanımı yasaklandı.

Bayındırlık Bakanlığı tarafından geçen yıl yayımlanan, 'Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği' dün itibarıyla yürürlüğe girdi

ISINMA MERKEZİ SİSTEM İLE YAPILACAK
Yeni yönetmeliğe göre, toplam kullanım alanı bin metrekareyi geçen binalarda kombi kullanımı yasaklandı. Zaman gazetesinin haberine göre, bu binalarda ısınma, merkezi sistem ile yapılacak. Yönetmelik sadece yeni binaları kapsıyor, eski binalar uygulamadan etkilenmeyecek. Merkezi ısıtmada katı yakıt verimi en az yüzde 75, sıvı ve gaz yakıtlarda ise Sanayi Bakanlığı'nın yayımladığı yönetmelikte yer alan iki yıldız verim sınıfından daha düşük olamayacak. Ayrıca merkezi ısıtma sistemlerinde, kazana geri dönüş su sıcaklığı ile dış hava sıcaklık kontrolünü sağlayan ekonomik sistemler kullanılacak. Yönetmelik ayrıca, 2 bin metrekare üzeri işyerleri ve hizmet binalarında merkezi soğutma sistemini zorunlu hale getirdi.

KALİTELİ MALZEME KULLANMAK ZORUNLU
Enerji verimliliğini ve ekonomik ısınmayı amaçlayan yönetmeliğe göre, isteyen herkes yaşadığı ortamı kombi veya klima kurarak istediği gibi ısıtıp soğutamayacak. Toplam alanı bin metrekareyi geçen toplu konut veya sitelerle, kullanım alanı 2 bin metrekareyi aşan ticaret ve hizmet binalarında merkezi soğutma zorunlu hale getirildi. Binalarda ısıtma ve soğutmayı merkezi hale getiren yönetmelik, ısı ve soğutma sistemlerinin faaliyeti için de kaliteli malzeme kullanmayı zorunlu tutuyor.

Enerji Performansı Yönetmeliği, kamuoyunda da tartışma konusu oldu. Kombi sektörü uygulamayı eleştirirken Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Birliği Derneği, yönetmeliğin son derece faydalı olacağı görüşünde. Derneğe göre, merkezi ısıtma sistemiyle binalarda tüketilen enerji verimli kullanılacak, israfın önüne geçilecek. Yıllık sağlanacak tasarruf ise 500 milyon dolar.

Şişmanlamayı tetikleyen 8 gizli neden


Bilimadamları ‘elbette ki insanların yakabileceğinden daha fazla kalori edinmesi her zamanki gibi en büyük problemimiz’ diyor ancak işin içinde başka faktörlerin de olduğunu belirtiyorlar. İşte şişmanlığa sebep olan gizli düşmanlar:


Bugüne kadar hesap basitti: Çok fazla yemek ve az hareket etmek kocaman bir göbek demekti. Ancak bu bilgiyi küçücük çocukların bile bilmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Dünyada genel olarak baktığımızda obezite azalmıyor tersine artıyor. Ancak endokrinoloji uzmanları şişmanlığa sebep olan yeni faktörler de keşfettiler.

Bilimadamları ‘elbette ki insanların yakabileceğinden daha fazla kalori edinmesi her zamanki gibi en büyük problemimiz’ diyor ancak işin içinde başka faktörlerin de olduğunu belirtiyorlar.

İşte şişmanlığa sebep olan gizli düşmanlar:

1. UYKU PROBLEMLERİ

Yapılan araştırmalar, günde 12 saatten az uyuyan okul çağı çocuklarının, 12 saat ve daha çok uyuyanlara göre 3.5 kat daha fazla obezite riskine sahip olduklarını ortaya koyuyor. İşin en ilginci anne-babanın obez olması, hareketsizlik, uzun saatler TV seyretmek gibi faktörlerin hiçbir bu çocuklarda uyku kadar etkili olmuyor! Bilimadamları bunu uyku sırasında leptin hormonunun seviyesinin düşmesine bağlıyor. Çünkü leptin vücutta metabolizmanın hızlanmasına yardımcı oluyor ve açlık hissini önlüyor. Bu süreç yetişkinlerde de aynı şekilde işlediği için gece uykusuna özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Uyku öncesinde yapacağınız ılık bir duş ve içeceğiniz bir bardak sıcak süt sizi daha da rahatlatacak. Eğer kronik bir uyku probleminiz varsa mutlaka bir doktora danışmalısınız.

2. GENETİK MİRAS

Gen araştırmaları şimdilerde şişmanlıkla ilgili araştırmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Çünkü açlığın sorumlusunun bazı genler olduğu düşünülüyor. Tek yumurta ikizleriyle yapılan araştırmalar gösteriyor ki vücut ağırlığının yüzde 70’ine kadar olan kısmını genlerimize sadece yüzde 30’luk bir bölümünü ise çevre faktörlerine borçluyuz. Bilimadamları şişmanlığa yol açan gen sayısının 30-100 arasında olduğunu söylüyor.Hepsinin tek başına çok küçük bir etkileri var. Ancak bir araya geldiklerinde tartının ibresini fırlatıveriyorlar. Buna göre iştahı artıran genler, vücuda elma veya armut formunu veren genler, metabolizmayı yöneten genler belirlenmiş durumda. Yuvarlak genlere sahip olanların maalesef yediklerine çok dikkat etmesi gerekiyor. Her şeyden önce özellikle yaşamın belli dönemlerinde özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Örneğin hamilelik döneminde veya menopoza girerken. Doktorlar gelecekte bu gen durumunu dengeleyecek ilaçların çıkacağını söylüyor. Ama o zamana dek yapılacak şey beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek.

3. İLAÇLARIN ETKİSİ

Pek çok kadın bazı doğum kontrol ilaçlarının yarattığı kilo problemlerinden haberdar. Aslında sadece doğum kontrol ilaçları değil genel olarak pek çok ilaç fazla kiloya sebep olabiliyor. O yüzden hastasına ilaç yazan bir doktorun bu konuda hassas davranması gerekiyor. Örneğin bazı depresyon ilaçları 3-4 kiloya kadar artışa sebep olabiliyor. Tansiyon için kullanılan kimi ilaçlarsa ekstra 2 kilo anlamına gelebiliyor. Diyabet ilaçlarının 3-4, insülin şırıngalarının ise uzun vadede 10-15 kiloya kadar artışa sebep olduğu biliniyor. Bu yüzden özellikle diyabet problemi olanların erkenden spor yapmaya başlamaları tedavi sırasında gelebilecek kilolara karşı koymaları açısından önemli. Eğer ilaç kullanımında kilo alma gibi bir endişeniz varsa bunu mutlaka doktorunuzla paylaşmalısınız. Belki de daha ince bir alternatifiniz olabilir.

4. KLİMALAR

Üşüdüğümüzde veya terlediğimizde vücudumuz ısıyı ayarlamak zorunda kalır ve bunun içinde enerjiye ihtiyacı olur. Klimalar ise işte bu görevi üstlenirler. Hayvanlar üzerinde yapılan bir deneyde sıcakta veya soğukta kilo verdikleri gözlemlenmiş. Gün boyunca sabit olarak ısıtılan veya klimayla soğutan mekanlarda yaşıyoruz. Bu ısı ortalama 26 derece civarında. Ve tam da bu ısıda ekstra hiçbir şey yakmak mümkün değil. Bu yüzden vücudunuza rahat vermeyin ve onu zaman zaman ısı değişimlerine maruz bırakın. Mesela saunaya girin ardından buz gibi havuzda yüzün. Hatta bazı geceler pencereler açık olarak uyumaktan korkmayın. Bu sizin bağışıklık sisteminizi de harekete geçirecek emin olun.

5. EVLENMEK

Sadece kişisel tecrübeler değil bilimsel araştırmalar da evliliğin yemek alışkanlıklarını hem kadın hem de erkek açısından bilinçsizce değiştirdiğini ortaya koyuyor. İngiltere Newcastle Üniversitesi bilimadamları, yaptıkları çalışmalarda evlendikten sonra erkeklerin daha sağlıklı beslendiklerini, kadınlarınsa yemelerine çok fazla dikkat etmeyip kilo aldıklarını ortaya çıkarmış. Uzmanlar bunun sebebini kadınların daha fazla et ve büyük porsiyonlarda yemek yemesine, evlilikle ilgili strese daha yatkın olmalarına ve genel olarak sağlıksız beslenmelerine bağlıyor. Peki bu konuda ne yapılabilir? Bilimadamları esprili bir cevap veriyor ya bekar kalacaksınız ya da eski sabit beslenme alışkanlığınızı devam ettireceksiniz.

6. NİKOTİN

Her geçen gün daha çok insanın sigaradan vazgeçmesi sağlık açısından çok güzel bir şey. Ancak bunun etkilerini sadece ciğerlerde ve deride değil maalesef tartıda da görüyorsunuz. Amerika’daki Michigan Üniversitesi bilimadamları sigarayı bıraktıktan sonra sanıldığından da çok kilo alındığına dikkat çekiyor. Diyelim sigara içerken 2-6 kilo fazlanız varsa sigarayı bıraktıktan sonra bu fazlalık rahatlıkla 7-8 kiloyu bulabiliyor. Çünkü nikotin iştahı kesiyor ve metabolizma çalışmasını hızlandırıyor. Ancak kilo bile alsanız yine de değer çünkü sağlığa nikotinden daha fazla zarar veren bir şey yok. Uzmanlar sigarayı bırakanların özellikle ilk 6 ay çok dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Kilo alımını önlemek, kilo almaktan daha kolay. Önemli olan bunun bilincine içtiğiniz son sigarada varmak ve buna göre bir bilanço yapmak. Yani daha az yemek ve daha çok spor yapmak.

7. YAŞ

Araştırmalar, insanoğlunun 20 yaşının ortasına kadar her ay 300 gram aldığını gösteriyor. Yaşlandıkça da kas grubundan kaybediyoruz. Ancak bu kas grubu önemli çünkü tek başlarına bile kalori yakmak için onlara ihtiyacımız var. 25-30 yaşlarında kilo daha da çok artıyor. Bu 40 yaşına kadar böyle gidiyor. Menopoz döneminde östrojen azaldığı için ekstra kilolar alınıyor. Bu yüzden yaşlandıkça kas egzersizlerine önem vermelisiniz. Ayrıca protein tüketimini de artırmalısınız. Çünkü kas gücünü artırmak için proteine ihtiyacınız var.

8.STRES

Bütün bir gün etrafta koşuşturursak aslında kilo vermemiz gerek değil mi? Ancak Amerika’daki Chicago üniversitesi’nde yapılan bir araştırma bunun aksini gösteriyor. Özellikle kadınlar stres zamanlarında lüzumsuz bir şekilde kilo alıyorlar. Üstelik stres faktörleri ne kadar artarsa o kadar çok kilo alıyorlar. Çünkü stres sırasında kortizol denilen bir madde salgılıyoruz. Bu da yağ hücrelerini harekete geçiriyor ve enerjinin görevini yapmasını engelliyor. Bu stres yükü haftalar boyu sürerse o zaman vücut, yağ deposu rezervini artırıyor. Bu yüzden kendinize zaman zaman mutlaka özel vakit ayırın. Stresinizin üstesinden gelebilmek için birileriyle konuşmak ya da düşüncelerinizi yazıya dökmek de iyi gelebilir. Boston Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre gerilimden en kolay kurtulmanın yolu onun üzerine gitmek.

Milliyet

2010’da 40 bin öğretmen atanacak


Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, 2010 yılında yaklaşık olarak 40 bin öğretmen alımı gerçekleştireceklerini söyleyerek, öğretmenlere müjde verdi.

Kanal 24’de Hakan Çelik’in sorularını yanıtlayan Bakan Çubukçu, Milli Eğitim Bakanı olarak 6 aylık çalışma süresinde 25 bin öğretmen ataması yaptığını belirterek, 2010 yılında yaklaşık 40 bin öğretmen alımı yapacaklarını da bildirdi.

Çubukçu, sözleşmeli öğretmenlerin durumlarıyla ilgili olarak da, yaklaşık 70 bin sözleşmeli öğretmen olduğunu ve sözleşmelilerin kadroya alınması konusunda Maliye Bakanlığı ile çalışmalarının sürdüğünü dile getirerek, “Maliye Bakanlığı ile görüşmelerin olumlu olacağını düşünüyorum” dedi.

FLAŞ! Ölü sayısı 296 oldu


Türkiye'de son 4 günde 55 kişi domuz gribinden öldü..

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, domuz giribinden ölenlerin sayısı 296'ya çıktığı bildirildi.

PKK eylemlerinde ortalık savaş alanı!


Şemdinli, Diyarbakır, Mersin, Siirt, Batman ve Hakkari'de olaylar çıktı!

Diyarbakır'da çıkan olaylarda 23 yaşındaki bir üniversite öğrencisi hayatını kaybetti...

İstanbul'da ise Gazi Mahallesi ve Sultangazi karıştı. Protesto gösterilerine polis müdahale etti. Bağcılar'da da yasadışı gösteri düzenlendi.

DİYARBAKIR'da DTP'nin İmralı'de ömürboyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşulların ıöne sürüp yapacağı yürüyüşe polis tarafndan 'izin alınmadığı' gerekçesiyle izin verilmedi. Bunun üzerine göstericiler, polis ve AK Parti il binasına taşlı saldırı düzenledi.

ÜNİVERSİTELİ GENÇ ÖLDÜ

Gruplara ayrılan göstericiler birkaç noktada birden polisle çatışmaya başlayınca, tazyikli ve göz yaşartıcı bombayla müdahalede yetersiz kalan polis zaman zaman havaya ateş açtı. Gösterecilere müdahele eden polisler sık sık ‘orantılı güç’ kullanılması yönünde uyarıldı.

Turgut Özal Bulvarı üzerinde göstericilerle polis arasında çıkan arbede sırasında, henüz nereden geldiği ve kimin attığı belli olmayan kurşunla Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü öğrencisi 23 yaşındaki Aydın Erdem, yaşamını yitirdi. Erdem’in cesedi kesin ölüm nedeninin saptanması için Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde otopsiye alındı.

Göstericiler kentin birçok semtinde ateşler yakarak polise direnirken, helikopterlerdeki polisler, gösterilericileri havadan belirleyip, ekiplere bildirdi. Kentin bazı kesimlerinde göstericilerle polis arasında arbede sürerken, olayların yoğunlaştığı Urfayolu üzeri savaş alanına döndü. Polisler, gözaltına aldığı yaşı küçük göstericileri daha sonra serbest bıraktı.

DTP il binası önünde sıkılan gazlar hafif rüzgarın da etkisiyle binanın içine girdi. Polis, yetkilileri DTP il binasına herhangi müdahalede bulunulmadığını ve gaz sıkılmadığını belirtti.

Bu arada sıkılan gazlardan 2 polis memuru etkilendi. Bu polisler ambulanslarla hastaneye götürüldü. Göstericiler hareket eden ambulansa da taşlarla saldırdı.

KİMSENİN BURNUNUN KANAMASINI İSTEMİYORUZ

Diyarbakır'da DTP'liler yürüyüşe izin alak için Emniyet Müdür Yardımcısı İlyas Burunak ile yaptığı ve 1 saat süren görüşmede ilginç diyaloglar yaşandı. Emniyet Müdür Yardımcısı İlyas Burunak, DTP'li milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk, Belediye Başkanı Osman Baydemir ve DTP İl Başkanı Fırat Anlı ile 3 kez görüştü.Burunak, DTP'lilere, "Biz kimsenin burnunu dahi kanamasını istemiyoruz. Eğer bütün Türkiye'de buna benzer olaylar yaşanıyorsa ve bugüne kadar Diyarbakır'da böyle büyük çapta bir olay yaşanmamışsa bu sizin sağduyunuz ve bizim çalışmalarımız sayesindedir. Yürüyüşe izin verilmedi. Miting yapacaksanız başvurunuzu yapın size izin verelim. Güvenlik önlemi alalım yapın. Ancak, bu kalabalık ile yürümenize izin veremeyiz. Bu kalabalığın içiresinde 500 kişi ellerideki molotof kokteyleri ve taşlarla vatandaşa zarar vermemesini garantisini kimse veremez. Sizden sağduyu bekliyoruz. Biz bize bu sorunu sağduyu ile çözebiliriz. Siz bu kitleyi konuşarak dağıtabilirsiniz"dedi.DTP'liler ise, Burukank'ın konuşması üzerine, toplanan kalabalığın yürümek istediğini, en azından kısa bir mesafe yürüyüp basın açıklaması ile kalabalığın dağılacağını söylediler. Görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmayınca DTP'li milletvekili ve belediye başkanlarını taşıyan otobüs, kalabalığın önünden ayrıldı. DTP'liler daha sonar il binasına gitti.1

ŞEMDİNLİ'DE MİTİNG SONRASI OLAYLAR ÇIKTI

IRAK'taki Kandil Dağı ve Mahmur kampından 19 Ekim'de Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye gelen 34 PKK'lıdan 9'u bugün de Hakkari'nin Şemdinli İlçesi'nde DTP öncülüğünde düzenlenen mitinge katıldı. Miting sonrası yürümek isteyen göstericilerin, polisi taşlaması üzerine olaylar çıktı. Polis göstericileri dağıtmak için göz yaşartıcı bomba ve tazyikli su kullandı. Göstericiler, Hükümet Konağı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ile AK Parti ilçe binasını da taş yağmuruna tuttu.Şemdinlİ'de, Kandil ve Mahmur'dan gelen 9 PKK'lı, DTP İlçe binası önünde düzenlenen mitinge katıldı. Yapılan konuşmaların ardından, yaklaşık bin kişi, terör örgütü PKK ve bölücübaşı Abdullah Öcalan lehine sloganlar atarak yürüyüşe geçti. ‘Dağılın’ uyarılarını dinlemeyerek yürümeye devam eden göstericilere polis müdahale etti. Bunun üzerine göstericiler polislere taş atmaya başladı. Polisler de kendilerine taş atan grupları göz yaşartıcı bomba ve tazyikli su kullanarak dağıtmaya çalıştı.Ancak dağılmamakta ısrar eden göstericiler, ilçeyi savaş alanına çevirdi. Polis araçları, Hükümet Konağı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve AK Parti ilçe binaları, taş yağmuruna tutuldu. Polisin müdahalesiyle ara sokaklara dağılan göstericiler buralar da zaman zaman taşkınyık yapmaya devam etti.

HAKKARİ DE KARIŞTI

Hakkari'de de öğlen saatlerinde Bağlar Mahallesi'nde toplanan 50 kişilik grup, terör örgütü PKK lehine sloganlar atıp, ateş yakarak yola barikat kurdu. Araçların geçişine izin vermeyen göstericiler, polis araçlarını da taşladı. Polis göstericileri dağıtmak için, gözyaşatırıcı bomba ve tazyikli su kullandı.Bu sırada polis aracına molotof kokteyli atmak isteyen bir gösterici polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Sokak aralarına dağılan göstericelerle, polis arasında kovalamacalar yaşandı.

NUSAYBİN

MARDİN'in Nusaybin İlçesi'nde izinsiz gösteri yapan gruplar, polisi taşlarla saldırdı. Polis grupları dağıtmak için tazyikli su kullandı.Nusaybin'de bugün İmralı'da ömürboyu hapis cezasını çeten Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarını öne süren gruplar izinsiz gösteriler yaptı. İlçede esnaf kepenklerini açmezker, göstericiler DemiryoluKöprüsü Mevkii'Nde toplanıp PKK ve Abdullah Öcalan lehine slogan attı. Çoğunluğunu çocukların oluşturduğu grup barikatlarla yolları kapatırken, müdahale eden polis taşlı saldırıda bulundu. Polis, göstericileri dağıtmak için gaz bombası ile tazyikli su kullandı. İlçede gösteriler ara sokaklarda sürdürülüyor.

VİRANŞEHİR'DE ÖCALAN YÜRÜYÜŞÜ

ŞANLIURFA'nın Viranşehir İlçesi'nde, PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarını protesto için DTP İlçe teşkilatı tarafından yürüyüş düzenlendi. İlçe merkezinde en ön saflarında küçük çocukların katıldığı; PKK ve Öcalan lehine sloganların atıldığı yürüyüşte konuşan DTP Viranşehir İlçe Başkanı Adnan Etli, "İlk olarak saçları kazıtılan, daha sonra fiziki saldırıya kalan ve son olarak da cezaevi koşulları ağırlaştırılan Sayın Öcalan'ın yaşamı sonlandırılmaya çalışılmaktadır" iddiasında bulundu.Öcalan'a destek amacıyla yapılan yürüyüşe katılmak isteyenler, öğle saatlerinde Vatan Caddesi üzerinde toplanmaya başladı. DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve DTP'li Viranşehir Belediye Başkanı Leyla Güven'in gelişinin ardından yaklaşık 500 kişilik kalabalık ilçe merkezine doğru yürüyüşe geçti. Cumhuriyet Meydanı'nda son bulan yürüyüş sırasında gazetecilere basın açıklamasını okuyan DTP İlçe Başkanı Adnan Etli, son dönemlerde uygulanan politikaların inkar ve imhayı dayattığını ileri sürerek, "Demokratik Açılımın özünde Kürt halkının taleplerine yönelik çözümsüz politikalar esas alınmıştır. AK Parti iktidarının esas hedefi de, Kürt halkının elde ettiği kazanımları geri almaya yöneliktir. İçinde bulunduğumuz süreç halkımızı kandırma ve tasfiye sürecidir. Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan, ilk olarak saçları kazıtılarak, ardından fiziki saldırıya maruz kalarak, son olarak da cezaevi koşulları ağırlaştırılarak yaşamı sonlandırılmaya çalışılmaktadır" diye konuştu.Etli, açıklamasını Kürt halkının iradesi olarak kabul ettiği Öcalan'a özgürlük isteyerek sonlandırırken, kalabalık bir süre daha slogan atmayı sürdürdü. Polisin de yoğun güvenlik önlemi aldığı basın açıklamasının ardından hep birlikte sloganlar eşliğinde Kışla Mahallesi'ndeki DTP İlçe Başkanlığı'na yürüyen kalabalık, buradan olaysız şekilde dağıldı.

Galatasaray'a Baros müjdesi




Galatasaray'da, Fenerbahçe ile oynanan derbi maçta sakatlanan Milan Baros'un ayağındaki özel cihaz çıkartıldı.

Çek futbolcunun, Acıbadem Bakırköy Hastanesi'nde Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı Dr. Sarper Çetinkaya tarafından kontrol muayenesi yapıldı.

Ayağındaki özel cihaz çıkarılan Baros'un, beklenenden hızlı şekilde iyileştiği ifade edildi.

Hapisten firar etti 2 kişiyi öldürdü!


İzmir polisi, adam öldürme suçundan yakalanıp cezaevine konulan, daha sonra firar ederek iki kişiyi daha öldüren zanlıyı yakalamayı başardı.
Adana'da 2009 yılı içinde bir kişiyi tabanca ile öldürdüğü iddiasıyla yakalanan Şehmus Ortaç (53), Adana polisi tarafından gözaltına alındı. Tabanca ile adam öldürme suçundan yargılanan Ortaç, 20 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı ve bir süre sonra Erzurum Yarı Açık Cezaevi'ne gönderildi.

Edinilen bilgiye göre Ortaç, geçen Ağustos ayında firar ederek, 5 Eylül 2009 tarihinde eşi Fatey Ortaç'ın yaşadığı Manisa'nın Turgutlu ilçesi Derbent kasabasına gitti. Burada eşini bıçakla öldüren Ortaç, onunla arkadaşlık yaptığı iddiasıyla Mehmet Atmaca'yı da tabancayla vurdu.

Hem cezaevinden firar ettiği için hem de iki ayrı cinayet olayına daha karıştığı için aranan Şehmus Ortaç, İzmir'in Menemen ilçesi Asarlık beldesinde bir akrabasının yanında saklandı. Yerini belirleyen Asayiş Şube Müdürlüğü İnfaz Büro Amirliği ekipleri, sözkonusu eve operasyon düzenledi. Zanlı, evde yakalanarak gözaltına alındı. Emniyete götürülürken gazetecilerin sorusu üzerine, "Namusum için öldürdüm." dedi. Ortaç'ın, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edileceği öğrenildi. (CİHAN)

Büyüklere Macar ve Sloven hakem


UEFA Avrupa Liginde Fenerbahçe ve Galatasaray'ın maçlarını yönetecek hakemler belli oldu.


UEFA Avrupa Ligi (H) Grubu'nda Fenerbahçe ile Moldova'nın Sheriff takımları arasında 17 Aralık Perşembe günü yapılacak 6. ve son hafta maçını Macar hakem Zsolt Szabo yönetecek.

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nda saat 22.05'de başlayacak maçta, Szabo'nun yardımcılıklarını Robert Kispal ve Zsolt Varga yapacak.

Müsabakanını dördüncü hakemliğini Roland Veizer yapacak, ilave yardımcı hakemler olarak da Sandor Szabo ve Gergely Sulyok görev alacak.

GALATASARAY'A SLOVEN HAKEM

UEFA Avrupa Ligi (F) Grubu 6. ve son haftasında Avusturya'nın Sturm Graz takımı ile Galatasaray arasında 16 Aralık Çarşamba günü yapılacak maçı Sloven hakem Darko Ceferin yönetecek.

Graz kentindeki Graz Liebenau Stadı'nda TSİ 20.00'de başlayacak maçta Ceferin'in yardımcılıklarını Milan Kogej ve Robert Zirnstein yapacak.

Karşılaşmanın 4. hakemliğini Davor Drecnik üstlenecek ve ilave yardımcı hakemler olarak da Matej Jug ile Dragoslav Peric görev alacak.

Aleviler'i kızdıran iki yazar


Yargıda cemaat yapılanması var mı? İki farklı kesimde bu iddia yüksek sesle dillendirilince ortalık karıştı.
Danıştay'ın katsayı kararı yargıda mezhepçi yapılanmayı yeniden gündeme getirdi.. Zaman yazarı Ali Ünal ve Taraf yazarı Murat Belge işte bu görüşleri yazdı, gündem hareketlendi.

Alevi yargıçların yüksek yargıda örgütlendiğini dile getiren yazarlara Alevilik Araştırma Merkezi Başkanı Ali Yıldırım'dan sert tepki geldi. Yazarları utanmazlıkla suçlayan Yıldırım, Murat Belge'yi Muaviye'nin kılıcına benzetti..

ÜYELERİN BİRİSİNİN ADI ALİ

Yıldırım, yaptığı yazılı açıklamada Danıştay’ın katsayı kararı sonrası gerici çevrelerin tekrar Alevileri hedef aldığını, gerekçelerinin ise ilkel bir yaklaşıma dayandığını ifade ederek “Kararı veren Danıştay dairesindeki üyelerin birisinin adı Ali, birisinin babasının adı M. Ali, birisinin kayınpederinin adı H. Ali, birisinin; ailecek doğum yerleri, Ali ile özdeş ilimiz,diğerinin Ali’ye bağlılığı da deşifre edilmiş bulunuyormuş.

Yani bu üyeler Alevi imiş. Alevi olduklarına göre de adil bir karar vermezlermiş. Karar yanlı ve ideolojik imiş.İnsafa, akla mantığa ve gerçeklere tümüyle aykırı ve bir yalan üzerine kurulu bir tez. Fakat acı olan bu vesile ile bu bayların Alevi düşmanlıklarını gözlerini kırpmadan ifade edebilmeleridir” dedi.“Adı Ali ise Alevidir. Alevi ise yargıç olamaz. Oldu ise verdiği karar geçersizdir.

81 İLİN BİR TEKİNİN BİLE VALİSİ ALEVİ DEĞİLSE

500 yıl önce de bunları dedesi Ebusuud Efendi aynı sözleri söylüyordu” diyen Yıldırım, şunları kaydetti:“Bu dinci gerici çevrelerin ‘Alevilere hayat hakkı tanınmamalıdır’ beyanı aslında resmi yaklaşımın bir başka ifadesidir. Eğer bu ülkenin 81 ilinin bir tekinin bile Valisi Alevi değilse, eğer bu ülkenin 81 ilinin bir tekinin bile Emniyet Müdürü Alevi değil ise o zaman gerici yobazın o halde yargıç da olamazlar feryadı temelsiz değildir. Kamudaki atama, görevlendirme ve yükselmelerde Alevilere yönelik ayrımcılık son bulmadıkça, başarı ve liyakat tek ölçü olmadıkça Aleviler toplumsal yaşamda da hayat hakkı bulmakta zorlanacaklardır.

“MUAVİYE’NİN KILICI MURAT BELGE”

Yargıda mezhepçi bir yapılanma olduğu iddiasının yalnızca dinci gerici çevreler tarafından değil, “Murat Belge gibi sözde solcu aydınlar” tarafından da dile getirildiğini ifade eden Yıldırım, “Böyle bir yalanı dile getirmekten hiç utanmıyorlar. Alevilerin yargıçlık yapmalarına bile tahammül edemeyen bir zihniyet var karşımızda. Yapılanın adı Muaviye’nin kılıcını alıp Alevi yargıçların üstüne yürümektir. Yargı kararlarının evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde değil de kararı verenlerin inançlarına göre değerlendirmek cehaletin vicdansızlığın had safhasıdır” görüşünü belirtti.Yıldırım, Alevilerin bu toplumda yüzlerce yıldır büyük acılar yaşadığını ancak hiçbir zaman ayrımcılık istemediğini, tüm insanların kardeşçe yaşadığı laik demokratik bir Türkiye istediğini kaydederek Alevilere yönelik ayrımcı zemini ortadan kaldırmanın, siyasal iktidarın görevi olduğunu vurguladı.

ALİ ÜNAL'DAN İLGİNÇ DEĞERLENDİRME

Zaman Gazetesi yazarı Ali Ünal 30 Kasım'daki 'Sünniler, Aleviler ve Dersim' isimli yazısında şunaları yazmıştı: "Bugün, bilhassa yüksek yargıda vicdanları kanatan kararları verenlerin de pek çoğu, Alevî yargıçlar olsa gerek" Ve bir diğer gerçek, bir asırdır bu ülkedeki her türlü zulmün en büyük mağduru da Sünnî Müslüman çoğunluk olmuştur."





CEMAAT VE YARGI

Türkiye’de cemaat yapılarının direnişi üstüne düşünürken gözüm Suriye’ye kayıyor. Osmanlı’nın zengin cemaatler yapısının eskisine yakın biçimde hayatta kaldığı bölgelerden biridir Suriye. Tabii toplumsal doku, politik yapılanmayı da doğrudan ve dolaylı belirler. Hafız Esad Ortadoğu’da en uzun süre iktidar koltuğunu korumuş siyasî önderlerden biridir. Neydi ona bu uzun cumhur sultanlığı yapma imkânını veren? Suriye’nin Alevi cemaatiydi.

Türkiye’de Hatay’da tanıdığımız Nusayrîler; Suriye’nin Hatay’a yakın bölümlerinde, örneğin Lazkiye’de bayağı bir yoğunluk oluştururlar. Ama genel nüfus içinde oranları yüzde on ikiyi geçmez. Hafız Esad bu kökenden geliyordu.

Suriye henüz bağımsız olamamış, bir Fransız mandası altında Osmanlı’dan ayrılmışken, Fransızlar burada kolonyalizmin klasikleşmiş bir taktiğini uyguladılar ve kurdukları Suriye ordusunun subay kadrolarında ülkenin çeşitli azınlık gruplarına öncelik verdiler: Aleviler (Nusayrîler), Dürzîler, İsmailîler ve Kürtler, Suriye ordusunda, Suriye toplumunda olduğundan daha avantajlı bir yer edindiler. Bu durum Suriye Fransız mandasından çıkıp bağımsız bir cumhuriyet olduğu zaman da devam etti ama bu yeni dönemde bazı değişimlere uğradı. Nusayrîler dışında kalan azınlık grupları ordu içindeki nüfuzlarını sırayla kaybettiler. Örneğin ileri gelen Dürzî subaylar, Selim Hatum ve arkadaşları, 1967’de idam edildiler. Onlar, 1966’daki, Nusayrî subayların öncülüğünde gerçekleştirilen 1966 darbesine karşı direniş içindeydiler. Hatumi yenilip aradan çıkarken, onun ve kadrolarının yerini otomatikman Nusayrî subayları aldı. O tarihte bu da muhtemelen “otomatikman”, o yerleri alabilecekler o kesimden geldiği için, böyle olmuştu. Ama sonraki yıllarda ordudaki Nusayrî hegemonyasına bakan biri bunun da geleceğe yönelik bir plan ya da bir komplonun parçası olduğunu düşünebilir.

Çünkü bundan sonra ordu Dürzîlerden başka Kürt, İsmailî vb. subaylardan arınırken, Nusayrî subaylar adım adım ilerledi ve Suriye ordusuna egemen oldular. Genel olarak baktığımızda, bütün kadro içinde, Sünnîler çoğunluktaydı ve bunun böyle olması, ülke nüfusunun oranları düşünüldüğünde, normaldi. Sorun, Sünnî subayların İsrail sınırına, Türkiye sınırına vb. yollanması ve Nusayrî komutasındaki askerî birliklerin Şam çevresinde bulunmasıydı. Bunlar Suriye ordusunun en seçkin birlikleriydi. Ama asıl işleri –ve asil işleri- Esad’ı korumaktı.

Bu oldukça basit manivela yıllar yılı Esad’ı iktidarda tutmaya yetti. Şimdi de oğlunu orada tutuyor.

Bir zamandan beri Müslüman ve İslâmcı azınlık bu duruma çatıyor, bununla mücadele ediyor. Nasıl ediyor? “İslâm’la ilgisi olmayan Alevi (belki “Kızılbaş” da diyorlardır) bir azınlık tepemizde! Kalkın ey ehl-i müslimin!” Yani en bayağısından bir Alevi düşmanlığı yapıyorlar. Nusayrîlerin ise, bu propaganda biçimini işitmeden önce, Ortadoğu’da dinî azınlık olmakla ilgili, pek hoş olmayan anıları olsa gerek (Türkiye’deki Aleviler gibi). Dolayısıyla, bugün elde tutmaya devam ettikleri saldırgan pozisyonu aslında savunma amacıyla tuttukları da söylenebilir.

İroni, Suriye’de bugün varolan dengelerde, siyasî İslâm cenahından gelen “Aleviler bizi yönetiyor! Ne olacak halimiz?” çığlıklarının, orduda Nusayrîlerin etkisini arttırmaya yaraması. Bu da siyasî dengenin böylesi işte!

Ve buyurun size “cemaat politikası”.

Türkiye’de bunun benzeri var mı? Alevi cemaatin Kemalizm’le ilişkisi belli. Onur Öymen’in kahramanca çıkışı dahi bunu henüz bütünüyle değiştiremez, çünkü cemaat önderlerinin kararları belli.

Ama TSK içinde Suriye’dekine benzer bir Alevi örgütlenmesi var mı? TSK her haliyle kapalı kutu. Birileri, birtakım gözlemler yapıp bu yolu açmış olabilir. Ama bunun olduğunu sanmıyorum.

Yüksek Yargı’daki durum var. Alevilik orada örgütlü: kimi düşman, kimi dost olarak gördüğü de kendi açısından açık seçik ortada. Kararları da bunu gösteriyor.

Biz aramızda konuşuyoruz, “Yüksek Yargı” diye. Oysa orada cemaat ilişkileri geçerli.

Ve modernleşen Türkiye’den söz ediyoruz.

Tunceli'de bankalara molotof


Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın cezaevi şartlarını protesto etmek için Tunceli'de toplanan bir grup, yürüyüş sırasında bankalar ve işyerlerine molotof attı.


Göstericilerin yanlışlıkla attığı molotof nedeniyle Demokratik Toplum Partisi ilçe binasında yangın çıktı.

Demokratik Toplum Partisi(DTP) Tunceli il örgütü tarafından organize edilen yürüyüşte terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın cezaevi şartlarını protesto etmek amacıyla Sanat Sokağında bir araya gelerek AK Parti il başkanlığına doğru yürüyüşe geçen grup Öcalan ve PKK lehine slogan attı.200 kişinin katıldığı yürüyüş boyunca çevrede güvenlik önlemi alan güvenlik güçleri,gösterinin yasal olmadığı uyarsında bulunarak grubun dağılmasını istedi.Polisin uyarılarına aldırmayan ve aralarında yüzü puşili grup Ak Parti il binasın önüne gelerek açıklama yaptı.

Başbakan Erdoğan'nın demokratik açılım sürecini iyi yönetmediğini belirterek bir açıklama yapan DTP Tunceli İl Başkanı Veli Haydar Güleç, "Hükümet üç ay önce bir açılım süreci ortaya attı.Ancak iyi yönetemedi beklentileri sağlayamadı. Bizim bu yaklaşımı bir şekilde ortadan kaldırmamız lazım. Yeni adımlar atmamız gerekiyor. Bu toplum gerçek bir demokrasiye ihtiyaç duyuyor. Başbakan bu süreci yönetememiştir. Başbakan, yeniden hırçınlaşmaya ve sağa sola saldırmaya başlamıştır. Başbakan, yeniden yıllarca önce tekrarlamaya başladığı şeylerin arkasında durmaya başlamıştır. Genç ve çocukta olsa saldırırız demiştir." diye konuştu

Basın açıklamasının ardından grup Cumhuriyet caddesine doğru yürüyüşe geçerek polisin bulunduğu alana molotof kokteyli atmaya devam etti.Atılan molotof kokteyllerin nedeniyle küçük çapta yangınlar çıkarken banka ve işyerleri zarar gördü. Demokratik Toplum Partisi ilçe binasının bulunduğu Kent işhanına atılan molotof yanlışlıkla Demokratik Toplum Partisi ilçe binasına düşünce yangın çıktı.Yangın itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldü.Grubun dağılmasının ardından polis de bir süre caddede güvenlik önlemleri aldı.

Alişan hangi şarkıcıyı ölümle tehdit etti?


Alişan ve adamları ünlü bir şarkıcıyı Akmerkez'de ölümle tehdit ederken kameralara yakalandı!
Arto, Alişan "beni ölümle tehdit etti" deyip savcılığa başvurdu. Türkücü Alişan'ın 4 adamı ile birlikte gelerek kendisini ölümle tehdit ettiğini iddia eden Arto avukatı aracılığı ile savcılığa şikayette bulundu.

Arto avukatı ile yaptığı başvuru dilekçesinde Akmerkez'de bir kafede oturduğu sırada Alişan'ın 4 adamı ile birlikte yanına geldiğini ve hakaretler savurarak kendisini ölümle tehdit ettiğini öne sürdü.

Arto'nun avukatı Makbule Bozdoğan suç duyurusu dilekçesini geçtiğimiz günlerde savcılığa sundu. Avukat Bozdoğan müvekkilinin 16 kasım günü Akmerkez'de bir kafede dinlenirken Türkücü Alişan'ın 4 adamı ile birlikte yanına gelerek "Bir televizyon kanalında konuşmuşsun dikkat et..." dediğini iddia etti.

Yumruğunu Arto'nun boğazına dayadı iddiası

Küfürler yağdıran Alişan'ın yumruğunu Arto'nun ağzına dayayarak ölümle tehdit ettiğini yanındaki adamları da göstererek "Bundan sonra kendine dikkat et" öne sürülen dilekçede tanık anlatımları ve kamera kayıtları da delil olarak gösterildi. Dilekçede Alişan hakkında şartlı tehdit ve hakaret davası açılması talep edildi.

Sıcaklık 4 derece düşecek!


Sıcaklık 4 derece düşecek! Kuzeyde, iç ve doğu bölgelerde yağmur görülecek! Karakış sonunda geliyor. İşte bölgelere göre hava durumu;


Türkiye'nin kuzey, iç ve doğu bölgelerinde görülecek yağışların Samsun, Ordu ve Giresun çevrelerinde kuvvetli olması tahmin ediliyor. Hava sıcaklığı 2 ila 4 derece azalacak.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre, Türkiye’nin büyük bir bölümünde yağış bekleniyor. Türkiye’nin kuzey, iç ve doğu bölgelerinde görülecek yağışların; Samsun, Ordu ve Giresun çevrelerinde kuvvetli olması tahmin ediliyor.

HAVA SICAKLIĞI 4 DERECE AZALACAK

Hava sıcaklığı, kuzey ve iç kesimlerde 2 ila 4 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Rüzgar genel olarak kuzey ve kuzeydoğu, Karadeniz'in kıyı kesimlerinde batı ve kuzeybatı yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esecek.

Uyarılar: Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, kuvvetli yağış uyarısı yaptı. Yağışların; Samsun, Ordu, ve Giresun çevrelerinde kuvvetli olması beklendiğinden yaşanabilecek olumsuzluklara (ani sel, su baskını, yıldırım düşmesi v.b.) karşı dikkatli ve tedbirli olunması istendi.

Bölgelere göre hava durumu da şöyle olacak:

MARMARA: Parçalı ve çok bulutlu, bölgenin doğusu (İstanbul'un kuzey ve doğusu, Kocaeli, Sakarya, Bilecik ile Bursa'nın doğu ilçeleri) hafif yağmurlu geçecek.

EGE: Bölgenin iç kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Afyonkarahisar ile Kütahya çevreleri hafif yağmurlu, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek.

AKDENİZ: Parçalı ve çok bulutlu, sabah saatlerinde Kahramanmaraş, Osmaniye, Hatay ve İskenderun çevreleri kısa süreli sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek.

İÇ ANADOLU: Parçalı çok bulutlu ve yağışlı geçecek. Yağışlar genellikle yağmur, Sivas ve Yozgat çevreleri ile Kayseri'nin yüksek kesimlerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak.

BATI KARADENİZ: Parçalı çok bulutlu, bölge geneli aralıklı yağmurlu, iç kesimlerinin yüksekleri karla karışık yağmur ve kar yağışlı geçecek.

ORTA VE DOĞU KARADENİZ: Çok bulutlu ve yağışlı geçecek. Yağışlar; yağmur ve sağanak, Doğu Karadeniz'in iç bölgeleri ile Tokat ilinin yüksek kesimlerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Yağışların; Samsun, Ordu ve Giresun çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor.

DOĞU ANADOLU: Parçalı çok bulutlu, güney ve batısı ile öğleden sonra bölge geneli yağışlı geçecek. Yağışlar; Malatya, Elazığ ve Iğdır çevrelerinde yağmur, diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak.

GÜNEYDOĞU ANADOLU: Çok bulutlu, aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı geçecek.

İşkenceyle infazın sır perdesi kalktı


Kız kaçırma meselesi yüzünden amcası ve kuzeni tarafından işkence edilerek öldürülen İhsan Yoğurtuçu’nun yanlışlığa kurban gittiği anlaşıldı.
Kız kaçırma meselesi yüzünden amcası ve kuzeni tarafından işkence edilerek öldürülen 24 yaşındaki İhsan Yoğurtuçu’nun yanlışlığa kurban gittiği anlaşıldı. Yakalanan zanlılar, “Hedefimiz kardeşi Habib’i öldürmekti” dediler

Adana’nın Ceyhan İlçesi’nde yaklaşık bir ay önce kimliği belirsiz silahlı kişilerce kaçırılan ve üç gün önce Dikilitaş Köyü’ndeki mısır tarlasında işkence edilmiş ve başından tek kurşunla vurulmuş halde cesedi bulunan 24 yaşındaki İhsan Yoğurtçu’nun, kardeşinin kız kaçırma meselesi yüzünden amcası ve 2 kuzeni tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Vahşi cinayeti aydınlatmak için harekete geçen Ceyhan İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, öldürülen İhsan Yoğurtçu’nun kardeşi Habip Yoğurtçu’nun 3 ay kadar önce amcasının kızı Zübeyde’yi kaçırdığı bilgisine ulaştı. Soruşturmayı derinleştiren Ceyhan jandarması, Osmaniye’ye gidip cinayet zanlısı olarak amca 55 yaşındaki Muhittin ve oğulları 28 yaşındaki Bekir ve 24 yaşındaki Hüseyin Yoğurtçu’yu gözaltına aldı. Sorgulanan zanlılar, cinayeti işlediklerini ancak hedefledikleri kişinin İhsan değil, kızları Zübeyde’yi rızalarını almadan kaçıran Habip olduğunu itiraf etti. Zanlılar, dün gece çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından ’tasarlayarak adam öldürdükleri’ suçlamasıyla tutuklandı. Oğlunun ölümü üzerine 2 kişiyi tabancayla yaralamak suçundan yattığı Adana Açık Ceza İnfaz Kurumu’ndan izin alıp, evine gelen baba 54 yaşındaki İmam Yoğurtçu, tüm ailesinin ölüm tehlikesi altında olduğunu söyledi. Kendisin cezaevindeyken öldürülen oğlu İhsan Yoğurtçu’nun nakliyecilik yaparak evi geçindirdiğini, kimseye zararı olmadığını anlatan 9 çocuk babası İmam Yoğurtçu, “Oğlum Habip, kardeşimin kızını kaçırdı. Kardeşim bizi ölümle tehdit etti. Aile büyüklerinin arabuluculuk tekliflerini de reddetti. Kardeşim kendi öz yeğenini hunharca öldürdü. Şimdi ben dahil tüm ailem ölüm tehlikesi altındayız” diye yakındı.

Molotofla yakılan Serap öldü!


Küçükçekmece’de bir İETT otobüsüne Molotof kokteylli atılması sonucu yanarak yaralanan Serap Eser, hayatını kaybetti.


Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık ve Kronik Yara Tedavi Merkezi yoğun bakım servisinde tedavisi süren 17 yaşındaki Serap Eser’in sabah saatlerinde hayatını kaybettiği bildirildi.

Eser, 8 Kasım günü Küçükçekmece Kanarya Mahallesi’nde durakta yolcu almak için bekleyen İETT otobüsüne Molotof kokteyli atılması sonucu yaralanmıştı.

Eser’in tedavisi, yaklaşık 1 aydır Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sürüyordu.

Erdoğan geçtiğimiz cumartesi örnek vermişti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Sokakları illegal eylem alanı haline getirenlere çocuklara, şöyle öyle diyenlere sesleniyorum. O çocuklara molotofkokteyli attıran, o çocukları terörist eylem için kullanan kim? Serap yavrumuzu otobüste molotofkokteyliyle yakanlar kim? O çocuk değil mi? O çocukları mazlum göstereceksin, o molotofkoteyli ile yanan yavruyu ne göstereceksin" demişti.

HASTANE AÇIKLAMASI

Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği tarafından yapılan yazılı açıklamada, 8 Kasım 2009 tarihinde alev yanığı nedeniyle hastaneye getirilen 17 yaşındaki Serap Eser'in, bu sabah 08.30'da hayatını kaybettiği hatırlatıldı.

Açıklamada, hastaneye yüzde 35 yanık ile başvuran hastanın yanık merkezine alınarak, özel oda ve bakım altında yoğun sıvı elektrolit tedavisi ve pansumanlarına başlandığı, yanık hastalarının ilk hafta hayatını kaybetmesinin en büyük nedenlerinden sıvı elektrolit dengesizliği riskinin atlatıldığı ve ikinci hafta dolmadan derin doku hasarı olan yanık yüzeylerinin cerrahi olarak temizlenmeye başlandığı vurgulandı.

Açıklamada, "Yanık hastalarının ikinci kaybedilme sebebi ise yanık dokularının vücut sistemlerini etkilemesi ve enfeksiyona sebep olmasıdır. Bu kritik dönemde olayın mücadelesi için günlük ameliyatlarla yoğun bakım tedavisi altında cerrahi pansumanlar yapılmakta iken bir yandan da vücudun savunma cevabı dengede tutulmalıdır. Cerrahi temizlemeler ile beraber hastanın annesinden deri alınarak, yanık yüzeylerinin geçici olarak kapatılması işlemine de zamanında başlanmıştır. Hastanın deri yamalarının başarılı olduğu gözlenmiştir" denildi.

Açıklamada ayrıca, "Bu aşamada, çok yoğun bir mücadeleyle savaş veren hasta vücudu, sistemik immun cevap sendromuna girerek konakçı cevabını bozmaktadır. Genellikle yanık hastalarının üçüncü hafta kaybedilme sebebi budur. Serap Eser de yoğun enfeksiyon bulgusu göstermeyen dokularına ve kan kültüründe üreme olmamasına rağmen immun cevabı çok abartılı seyretmiş ve organ yetmezliği gelişmiştir. Sistemik immun cevap sendromunda ve sonrasında gelişen organ yetmezliğinde olay tamamen moleküler boyutta olup her türlü antiboyitik, mineral, sıvı, destek ilaçlar ve cerrahi pansuman tedavilerine rağmen hasta hayatını kaybetmiştir" ifadelerine yer verildi.

Ağabeyi anlattı: "Yılbaşına kadar buradan çıkacağım diyordu"

Serap Eser'in ağabeyi Ümit Eser, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde basın mensuplarına açıklama yaptı. Ümit Eser, kardeşinin yaralarının "enfeksiyon kapabilme" ihtimalini doktorların söylediğini ama daha sonra enfeksiyon kaptığını belirtmediklerini söyledi.

Kardeşinin ölüm haberini basın mensuplarının kendilerinden önce öğrendiğini ifade eden Eser, Serap Eser'in durumunun son birkaç gün içinde bozulduğunu, arife günü fenalaştığını ve daha sonra durumunun gittikçe kötüleşerek yoğun bakıma alındığını anlattı.

Kardeşinin arife günü fenalaştıktan sonra ateşinin çıktığını bildiren Eser, 'İhmal tarafını bilmiyorum açıkçası. Benim bildiğim yoğun bakıma bir anda düşmesi. Bayram nedeniyle atlanan bir şey var mı acaba, diye düşünüyorum. Doktorları sürekli gelip gidiyordu. Ama bayram süresince nöbetçi doktorları vardı" diye konuştu.

Serap Eser'e annesinden deri nakli yapıldığını bildiren Eser, annesinin de şu an aynı hastanede tedavi altında olduğunu, kız kardeşinin öldüğünü henüz bilmediğini kaydetti. Eğer bir ihmal durumu olduğunu öğrenirlerse dava açabileceklerini ama şu an böyle bir durumun olup olmadığını bilmediklerini aktaran Eser, faillerin yakalandığını ama böyle durumlarda cezanın çok düşük olduğunu ifade ederek, "Olan ölen kardeşime olduğu" dedi.

"Derslerini düşünüyordu"

Fenalaştığı son günlere kadar kardeşiyle konuştuklarını dile getiren Eser, "Serap kendine göre 'Ben yılbaşına kadar çıkacağım buradan" diyordu. Derslerini düşünüyordu. Zaten olay dershaneden dönerken, akşam üzeri oldu. İndiği durakta bir ışıklandırma yok. Buna hep kızıyorduk. Birileri bekliyordu. O gece babam Serap'ı almaya gitti. Orada o gece de birilerini fark etmiş, orada oturan birkaç kişi diye düşünmüş. O sırada otobüs gelmiş durduğunda içinden yanarak bir kız düşmüş, babam baktığında kendi kızı olduğunu görüyor" diye konuştu.

Bu arada, vefat eden Serap Eser'in babası Zübeyr Eser, eşini görmek üzere hastaneye geldiği sırada, basın mensuplarına, "konuşacağım bir şey yok, artık gidin" diye sitem etti.