23 Şubat 2010 Salı

Amerika'yı sarsan tecavüz davası


ABD'de bir doktor, yıllarca çocuk hastalarını hem taciz hem de tecavüz etmiş. İşte Amerika'yı utandıran dava;
ABD'de bir çocuk doktoru, 10 yıldan fazla süreyle yüz kadar çocuğa taciz ve tecavüzle suçlanırken, bu davanın, Amerikan adaletinin kayıtlarına geçen en feci dava olabileceği belirtildi.

Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından dün duyurulan iddianame, ülkenin doğusundaki Delaware eyaletinde Earl Bradley adındaki çocuk doktorunun, 1998'den beri 102 kız ve erkek çocuğa cinsel tacizde bulunduğunu ortaya koyuyor.

Doktorun toplam olarak 471 suçlamaya yanıt vermesi gerektiği belirtilirken, tecavüz ve cinsel tacizle suçlanan doktorun bu suçları Lewes'teki muayenehanesinde işlediği belirtiliyor.

Hakkında 2009'da başlatılan soruşturma kapsamında, doktorun muayenehanesinde kendisi tarafından kaydedilen videolar bulunduğu da ifade ediliyor.
Bu arada eyaletin Adalet Bakanı Beau Biden (ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın oğlu), soruşturmanın devam ettiğini ve başka vakaların ortaya çıkma ihtimali de bulunduğunu söyledi. Bu olayı, daha önce eşine rastlanmamış türden bir olay olarak niteleyen Biden, "ABD tarihinde bu kadar çok kurbanın karıştığı bir başka olay daha bilmiyorum" dedi.

Olayın ortaya çıkmasıyla küçük bir kent olan Lewes sakinlerinin altüst olduğu belirtilirken, ailelerin 2005'teki şikayetlerine rağmen adli makamların neden bu olayın üstüne gitmediği de tartışılıyor. Biden'ın bu konu için de ayrı bir soruşturma başlattığı da belirtiliyor.

Doktor Earl Bradley ise şu anda tutuklu bulunuyor. Kefalet ücreti 2,5 milyon dolar olarak belirlenirken, duruşma tarihi henüz belli değil.

Cihaner'in evinde ilginç telefon trafiği


Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanması öncesi evindeki arama sırasında ilginç telefon trafiği yaşandığı öğrenildi.
Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanması öncesi evindeki arama sırasında ilginç telefon trafiği yaşandığı öğrenildi.

HSYK Başkanvekili Kadir Özbek’in, Cihaner’i telefonla arayarak destek verdiği ve aramayı yapan Cumhuriyet savcısına gözdağı anlamı taşıyacak şekilde, isim ve sicil no sorduğu ortaya çıktı. Evde arama yapan ve soruşturmayı yürüten 4 savcının yetkileri, Cihaner’in tutuklanmasının ardından HSYK tarafından kaldırılmıştı. Cihaner, arama öncesinde de sözkonusu savcıların görevden alınması için HSYK’ya başvurmuştu.

POLİSLER DE ŞAHİT

İlhan Cihaner hakkında Erzurum 2.Ağır Ceza hakiminin verdiği arama, el koyma ve gözaltına alma kararını uygulayan Erzurum özel yetkili savcıları, kararı yerine getirirken HSYK’nın dolaylı baskısına maruz kaldı. İddiaya göre HSYK Başkanvekili Özbek arama sırasında, önce Cihaner’in avukatı Hamit Sekman’ı cep’ten aradı. Ardından Cihaner ile görüşen Özbek, moral vererek olaya müdahale edeceklerini söyledi. Telefon konuşmalarına, aramaya katılan polis ve savcılar da şahit oldu.

DİRENME GEREKENİ YAPACAĞIZ

İlhan Cihaner’in, arama ve gözaltı kararına direneceğini Özbek’e ilettiği, ancak HSYK Başkanvekili’nin direnmemesini, kendilerinin gereğini yapacaklarını kendisine söylediği iddia edildi. Özbek, Cihaner ve avukatıyla cep’ten konuştuktan sonra, ikinci görüşmesini ev telefonundan yaptı. Arama yapıldığı sırada gelen ikinci telefona Cihaner’in eşini çağıran Özbek, sonra aramayı yapan savcıyı telefona çağırdı. Savcıdan “Mahkemenin kararını uyguluyoruz” cevabını alan Özbek, savcının ismini ve sicil no’sunu sordu ve telefonu kapattı.

KAÇMAZ DA ARAMIŞ

Evdeki arama sırasında Sincan 1. Ağır Ceza Başkanı Osman Kaçmaz’ın da İlhan Cihaner’i telefonla aradığı ileri sürüldü.

Ergenekon’a Yargıtay bakardı

İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman, Taraf’a, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın Cihaner dosyasını kabul etmesi durumunda HSYK’nın kendi kararlarıyla çelişmemek için İstanbul’daki özel yetkili savcıların da yetkilerini alabileceğini söyledi. Sayman, “Bu durumda, Ergenekon davasının tümü Yargıtay’a alınmasa bile, en azından ıslak imza, Kafes Planı Yargıtay’a gider. Zaten göreceksiniz... AKP karşıtı kamp, “Dava, Yargıtay’da birleşsin” diye ısrar edecek” dedi.

İstanbul yetkisizlik kararı verdi

• İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Erzincan Başsavcısı İlhah Cihaner ile Eskişehir Alay Komutanı Albay Recep Gençoğlu’nun tutuklu bulunduğu ve 3: Ordu Komutanı Saldıray Berk’in ifadeye çağrıldığı ‘Erzurum Ergenekon’ soruşturmasına ilişkin yetkisizlik kararı verdi. Başsavcılık, yetkisizlik gerekçesini ise beş başlıkta topladı:

OLAY YERİ ERZİNCAN: Şüphelilerin tamamının suç tarihlerinde Erzincan’da görev yaptıkları/ikamet ettikleri, dolayısıyla soruşturma evrakında suç olarak nitelenen eylemlerini CMK’nın 250. maddesi ile yetkili Erzurum Başsavcılığı yetki sınırları içerisinde gerçekleştirdikleri sabittir.

DOSYA GENİŞ ÇAPLI: faaliyetleri yurdun pek çok bölgesine yayılan geniş çaplı yasadışı oluşumlara ait soruşturmaların tek bir dosya üzerinden yürütülmesi mümkün değildir.

SORUŞTURMA UZAR: ... Aksi soruşturmanın uzamasına neden olabileceği gibi, olağanüstü iş yükü altındaki mahkemelerin kısa sürede sağlıklı muhakeme yapması, karar vermesi imkanı ortadan kalkacaktır.

EKSİKLİKLER: Dosyadaki eksikliklerin Erzurum Başsavcılığınca ikmal edilmesi gerek usul ekonomisi, gerekse şüphelilere atılı eylemlerin Erzincan ve çevresinde yoğunlaşmış olması açısından gereklidir.

BİRLEŞTİRME: Kanunda Başsavcılıklar arasındaki yetki ihtilafını çözecek yasal bir düzenleme bulunmuyor. Başsavcılıklar arasındaki yetki sorunu ancak kovuşturma aşamasında mahkemeler gidermeli.

Cemre düşmesi diye bir şey yokmuş


Baharı müjdeleyen üç cemreden ilki dün havaya düştü. Ne var ki aslında cemre diye bir şey yokmuş...

Nereye nasıl düştüğü anlaşılamayan, hangi sıralamaya göre düştüğü karıştırılan 'cemre' havaya düştü. Hıncal Uluç'un küresel ısınma nedeniyle pavyona düştüğünü iddia ettiği cemre, bu yıl tam zamanında düşerek (19 Şubat) namusunu kurtarmış oldu.

Birer hafta arayla havaya, suya ve toprağa düştüğüne inanılan bahar müjdecisi, 19-20 Şubat'ta havaya, 26-27 Şubat'ta suya, 5-6 Mart'ta da toprağa isabet ediyor. Folklorik bir öge olmasının ötesinde, meteoroloji biliminin gelişmediği dönemlerde "sıcaklık t avkimi" olarak kullanılan cemre, denizcilerin ve çiftçilerin sürprizlerle karşılaşmamak için kullandığı bir tahmin aracıydı.

CEMRE, ARABİSTAN'DAN DÜŞMÜŞ

Anadolu kültürüne Arap kültüründen giriş yapan ve Arapça'da 'kor' anlamına gelen cemre, Müslümanların hac sırasında Mina vadisinde attığı t aşlardan meydana gelen yığını anlatmak için de kullanılan bir ifade. Ne var ki şiirlere, şarkılara konu olan, umudu ve sevinci muştulayan, edebiyatın vazgeçemediği bir imge olarak sıcak varlığını koruyan 'cemre', meteoroloji için geçmişte kalmış bir yorumlama yöntemi. Zira 'cemre' teorisine göre daha erken ısınan hava, aslında ısınmasını toprağa değmiş güneş ışınlarının yansımasına borçlu ve bu yüzden öncelikle havanın değil, toprağın ısınması gerekiyor.

DÜŞENİN DOSTU OLMAZ...

Taraf Gazetesine konuşan ve meteoroloji bilimi açısından 'cemre' diye bir şeyin olmadığını söyleyen İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü üyesi Miktat Kadıoğlu ise düşen cemreyi kaale almayanlardan biri olarak meteorolojinin ulaştığı teknolojik düzeye dikkat çekiyor.

Meteorolojiye göre 2 Şubat tarihinin kışın tam ortası olduğunu ve bu tarihten sonra hava sıcaklığının yükselmeye başladığını söyleyen Kadıoğlu, cemrenin geçmişte havayı gözlemleyenlerin kendilerine kolaylık sağlamak için buldukları pratik bir yol olduğunu ama her zaman 'tutmadığını' anlatıyor.

"Cemre nedir" sorumuza "Komşumuzun kızıdır" şeklinde yanıt veren Kadıoğlu, cemre hakkındaki son söyledikleriyle 'düşenin dostu olmaz'dedirtiyor. Böylece cemre efsanesi burada bitiyor.

Türkler en çok neyi değiştiriyor?


Millward Brown tarafından gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları çok ilgi çekti.
Yapılan bu araştırmanın sonucuna göre erkekler başı çekiyor

Millward Brown tarafından gerçekleştirilen "Ürün Yenileme Sıklığı Araştırması" sonuçlarına göre, Türk tüketicisinin en çok aldığı ve en sık değiştirdiği ürün cep telefonları oldu.

Millward Brown tarafından gerçekleştirilen "Ürün Yenileme Sıklığı Araştırması" sonuçlarına göre, Türk tüketicisinin en çok aldığı ve en sık değiştirdiği ürün cep telefonları oldu.

Uluslararası pazar araştırma şirketi Millward Brown, Türkiye'nin, 18 yaş üstü 450 kişi ile 11 ilde bilgisayar destekli yüz yüze yaptığı araştırma, Türk tüketicisinin ürün yenileme alışkanlığı ile ilgili sonuçları ortaya koydu.

Araştırma, son 1 yıl içerisinde 100 kişiden 50'sinin cep telefonu satın aldığını, aynı zamanda tüketicilerin cep telefonlarını ortalama 2,5 yılda bir yenilediğini ortaya çıkardı.

Araştırma ile Türkiye'de geçtiğimiz 1 yıl içerisinde her 10 kişiden 7'sinin cep telefonu, bilgisayar, televizyon, araba gibi ürün gruplarından herhangi birini satın aldığı belirlendi.

En fazla satın alınan ürün kategorisinin de analiz edildiği araştırmada, ilk sırayı cep telefonları alırken, cep telefonlarının değiştirilme sıklığının ise ortalama 2,5 yıl olduğu görüldü.

Araştırmaya göre, en çok alınan ürün olan cep telefonunu sırasıyla televizyon, bilgisayar, buzdolabı ve çamaşır makinesi takip etti. Konuya ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulunan Millward Brown Türkiye Genel Müdürü Betül Khan, araştırmanın Türk tüketicisinin satın alma tercihlerini ortaya çıkartmak için yapıldığını söyledi.

Khan, televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi ve bilgisayarların tüketici tarafından en çok alınan ürünler olsa da değiştirme sıklıkları ve en son alım zamanları bakımından birbirlerinden farklılık gösterdiğini kaydetti. Cep telefonundan sonra en çok satın alınan ürün olan televizyonun 6 yılda bir değiştirildiğini ifade eden Khan, araba ve bilgisayarın 3 yılda bir, çamaşır makinesi, buzdolabı ve bulaşık makinesinin ise 6 yıl aralıklarla değiştirildiğini belirtti.

Cep telefonları en az 5 kere yenileniyor

Khan, araştırmada tüketiciye yöneltilen "kullandığınız kaçıncı ürününüz" sorusunun yanıtlarına göre, cep telefonunu 5 kereden daha fazla yenileyenlerin oranı yüzde 40 olurken, en fazla yenilenen ürünler arasında otomobil ve bilgisayar da ön sıralarda yer aldı.

Araştırmaya göre, bilgisayarlarını 5 kereden fazla yenileyen kişilerin oranının yüzde 27 çıktığını bildiren Khan, en az değiştirilen ürünlerin ise çamaşır makinesi ve buzdolabı olduğunu vurguladı.

Khan, en yaygın değiştirme sebebinin, eskime-bozulma, bir üst model veya daha kaliteli ürünün çıkması olarak gösterildiğini belirterek, şunları söyledi:

"Bir üst modelin çıkmış olması nedeniyle arabasını değiştirenlerin oranı yüzde 32 iken, yüzde 38 oranında kişi de cep telefonu ve çamaşır makinesini bozulma-kırılma sebebiyle yeniliyor. Televizyon, bulaşık makinesi ve buzdolabı kategorisinde öne çıkan yenileme sebebi ise ürünün eskimesi oluyor. Fotoğraf makinesinde dijitale geçiş ve televizyonda geniş ekran, plazma talebi bu ürün kategorilerinde yenileme sebebini oluşturuyor."

Erkekler önde gidiyor

Betül Khan, ürününü yenilemek isteyen tüketicilerin, demografik özelliklerine göre de farklılıklar gösterdiğini ve her ürünün satın alıcı profilinin farklı olduğunu belirtti.

Khan, her ürün kategorisinde alım gösteren erkeklerin oranının, bayanlara göre yüzde 60 ve üzerinde olduğunu ifade ederek, satın alımların bir çoğunu erkeklerin gerçekleştirdiğini söyledi.

Cep telefonu alımında erkeklerin oranının yüzde 57 olduğunu bildiren Khan, erkeklerin en fazla alım gösterdikleri alanın ise yüzde 74 oranla otomobil olduğuna dikkati çekti. Khan, satın alımların yüzde 60'ını 26-45 yaş grubunun gerçekleştirdiğini vurgulayarak, iPod-Mp3 çalar ve cep telefonunda satın alıcı yaşının daha genç olduğunu ve alımda kadınla erkek eşitliğinin görüldüğüne işaret etti.

Betül Khan, araştırmaya göre ıpod-Mp3 satın alanların yarısının, cep telefonu satın alanların üçte birinin 18-25 yaş grubu gençlerden oluştuğunu sözlerine ekledi.

MHP ve CHP iktidarı devirecek


Basından saklanan plana göre ilk seçimlerde AK Parti tek başına iktidar olabilecek milletvekili sayısını yakalayamayacak. Bu durumda akla ilk gelen senaryo...

Düşman kardeşler AK Parti yüzünden birlikte hareket etme kararı aldı.

Son seçimlerde AKP’nin güçlü olduğu bölgelerde birbirlerine açık destek veren MHP ve CHP ilk seçimlerde güçbirliği yapmak için yeni stratejiler geliştiriyor. Her iki partinin de teşkilatlarında son günlerde çok ciddi bir konu dillendirilmeye başladı.

Basından saklanan plana göre ilk seçimlerde AK Parti tek başına iktidar olabilecek milletvekili sayısını yakalayamayacak. Bu durumda akla ilk gelen senaryo AKP ve MHP’nin birlikte kuracakları bir koalisyon hükümeti.

Bir kaç gün önce MHP Liderine sorulan “AK Parti ile koalisyon yapar mısınız” sorusuna verilen “ O zaman gelsin düşünürüz” cevabı da bu görüşü kuvvetlendiriyor.

Ancak isminin açıklanmasını istemeyen teşkilatlarda görevli bir CHP’linin verdiği bilgiye göre MHP ile CHP şimdiden kolları sıvadı. Genel merkezden verilen talimata göre seçimlerin sonrasında MHP ile CHP koalisyon hükümetini kurabilmek için biraraya gelecek.

Bu konuda şimdiden parti teşkilatlarına gerekli bilgiler verilmiş durumda. Teşkilatlar tabanı bu konuda yönlendirmek için emir aldı. Bu doğrultuda hareket eden parti yetkilileri vatandaşı MHP-CHP koalisyonu için hazırlamaya başladı.

Partinin üst düzey yöneticileri ise hangi partinin nerede daha güçlü olduğunu belirliyor. Bu bilgiler ışığında iki parti biraraya gelecek ve seçim öncesinde hangi bölgelerde hangi partinin destekleneceğinin kararı alınacak.

Düşmanımın düşmanı benim dostumdur ilkesi ile hareket edecek iki parti geçmişte yaşadığı her şeyi bir tarafa bırakacak ve AK Parti’yi bitirmek, iktidarını devirmek için güç birliği yapacak.

Bir önceki seçimlerde bunun küçük bir örneğini sergileyen iki parti, bu stratejiyi önümüzdeki seçimlerde yurt geneline yayarak iktidara gelebilmeyi hesaplıyor.

Aynı olaya Adli Tıp'tan iki ayrı rapor


Raporları ile sık sık tartışma yaratan Adli Tıp'tan bir çarpıcı örnek daha: Olay aynı, imzalar aynı, 9 gün arayla iki zıt rapor.
ANKARA- Islak imza ve Hüseyin Üzmez olaylarındaki raporları ile tartışma konusu olan Adli Tıp Kurumu'ndan bir olay daha. Adli Tıp, aynı olayda 9 gün arayla istenen iki ayrı raporu farklı düzenledi. Aynı olayda, imzaları bile aynı olan yalnıkca 9 gün arayla verilen iki ayrı raporda, kurumun birbiriyle tümüyle zıt iki ayrı görüş bildirmesi, yargıyı da zor duruma düşürdü.

TRAFİK KAZASI VE BİR ÖLÜ
10 Ekim 2005 tarihinde meydana gelne trafik kazasında sürücü Hadi Vergiler yönetimindeki 60 ZL 518 plakalı araç, Zile yakınlarında şarampole yuvarlandı. Kaza sonucu sürücü Hadi Vergiler olay yerinde hayatını yitirdi.

SÜRÜCÜ MÜ ARAÇ MI HATALI
Kazadan sonra Vergilerin yakınları kazanın nedeninin; aracın bakımsız olması ve fren sisteminin çalışmaması olduğunu ileri sürdü. Aracın sahibi olan firmayı kusurlu gören Vergiler'in yakınları hem suç duyurusunda bulundu hem de tazminat talebi ile dava açtı.

Zile Cumhuriyet Başsavcılığı 2009/198 nolu dosya ile kaza ile ilgili soruşturmayı yürüttü. Açılan tazminat davası ise Zile Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/67 E. sayılı dosya nosu ile sürdürüldü.

MAHKEMEYE SÜRÜCÜ HATALI RAPORU
Mahkeme ve savcılık ayrı ayrı 'kazada sürücü mü hatalı yoksa araç hatası var mı?' diye Adli Tıp Kurumu'ndan görüş sordular. Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi, Mahkemeye 10.06.2009 tarih ve 260/08042009-20353/2598 sayılı bir rapor gönderdi. Raporda, "Meydana gelen kazadaki kusurun yüzde 100 oranında sürücü Hadi Vergiler'de bulunduğu, Aracın maliki şirketin kazada bir kusuru bulunmadığı" belirtildi.

SAVCILIĞA ARAÇTA KUSUR VAR RAPORU
Savcılığa 9 gün sonra gönderilen aynı kurumun, 19.06.2009 tarih ve 260/170409-2949 sayılı raporda ise tamamen farklı bir görüş bildirildi. Bu raporda, "Meydana gelen kazadaki kusurun yüzde 25 oranında sürücü Hadi vergiler'de bulunduğu, aracın maliki konumundaki şirketin ise meydana gelen kazada yüzde 75 oranında kusurlu bulunduğu" belirtildi.

İMZALAR AYNI
İşin ilginç yanı ise 9 gün arayla verilen iki farklı ve birbiriyle tezat oluşturan raporların altında, Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce ve Trafik İhtisas Dairesi Başkanı Günay Onbaşı'nın imzasının bulunmasıydı. Şimdi yargı, Adli Tıp Kurumu'nun 9 gün arayla verdiği iki farklı raporu değerlendirip, adil bir karar vermeye çalışacak.

Gerçeker Gül'e ne söyledi?


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile Köşk'te görüştü. Çıkışta şu açıklamayı yaptı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile Köşk'te görüştü. Konu geçen haftaya damgasını vuran yargı kriziydi.

Görüşmenin ardından gazetecilere bir açıklama yapan Gerçeker "Cumhurbaşkanına görüşlerimizi aktardık, Adalet Bakanıyla aramızda görüş ayrılıkları var" dedi.

GEÇEN HAFTA NE YAŞANDI?

Geçtiğimiz hafta Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in makam odası ve evi, Erzurum Özel yetkili savcısı Osman Şenal'ın emriyle aranmış ve ardından Cihaner tutuklanmıştı.

Olağanüstü gündemle toplanan HSYK, Erzurum özel yetkili savcısı Osman Şenal'ın yetkisinin kaldırılmasına karar vermişti.

Şenal görevi bırakmadan Cihaner'le ilgili elindeki dosyaları yerine gelecek savcıya bırakmak yerine özel bir kuryeyle İstanbul'a Ergenekon savcılarına göndermiş, Ergenekon savcıları da dosyayla ilgili yetkisizlik kararı verip dosyayı yeniden Erzurum'a geri göndermişti.

Mardin'de dostluk görüntüleri yaşandı


"Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ne ilham kaynağı olarak gösterilen Mardin'deki dostluk görüntüleri bu defa statta yaşandı.
Mardinspor ile Tarsus İdman Yurdu maçını izlemek üzere 21 Kasım Şehir Stadı'nda Kulüp Başkanı Tekin Alkan'ın davetlisi olarak bir araya gelen Mardin Müftüsü Mehmet Kızılkaya İle Diyarbakır-Mardin Metropoliti Nuri Saliba Özmen, ilk yarıyı mağlup kapatan Mardinspor için devre arasında ellerini birleştirerek dua etti.

Tarsus İdman Yurdu maçının devre arasında şeref tribününün dinlenme odasında çay içen AK Parti Mardin Milletvekili Mehmet Halit Demir, Mardin Müftüsü Mehmet Kızılkaya, Diyarbakır-Mardin Süryani Cemaati Metropoliti Nuri Saliba Özmen devreyi mağlup kapatan takımlarının ikinci yarıda goller atıp, liderlik koltuğuna oturabilmesi için birlikte dua ettiler. Mardinspor Başkanı Tekin Alkan, "Mardin'de medeniyet varken dünyanın hiçbir yerinde medeniyet yoktu. Medeniyetin başkenti olarak nitelendirdiğimiz Mardin, birlikte yaşama kültürünün en güzel sergilendiği kenttir.

Sayın Başbakan'ın Milli Birlik açılımı zaten Mardin'e yüzyıllardır var olan bir olgu. Bakınız Süryani cemaatimizin Metropoliti Nuri Saliba ile il Müftümüz Mehmet Kızılkaya'nın kalbi aynı takım için atıyor. Her iki dini lider de kendi inançlarına göre takımımızın başarısı için ellerini birleştirip dua ediyorlar. İşte bu tablo tarihi bir tablodur. Bu tablo bütün dünyaya örnek olacak ender güzelliktedir" dedi.

Mardinspor'un başarısı için herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini belirten Alkan, "Mardin Şehir Stadı için hazırladığımız yeni bir proje söz konusu. Bu proje ile ilgili çalışmalarımız sürüyor. Ancak bu konuda seçilmişlerimizin de atanmışlarımızın da desteğine ihtiyacımız vardır. Bakınız Milletvekilimiz Sayın Halit Demir Kızıltepe Stat Projesi için 745 milyar (745 bin TL) para gönderdi. Bu hizmetinden dolayı bir spor adamı olarak kendisini kutluyorum. Aynı duyarlılığı Mardin stadı için kendisinden ve diğer milletvekillerimizden de bekliyoruz" diye konuştu.

İki takım arasındaki mücadele Mardinspor'un ikinci yarıda bulduğu golle 1-1 berabere sonuçlanırken Mardinspor ve Tarsus İdman Yurdu 1'er puan aldı.

Narenciye bahçesinde esrarengiz cinayet!


Mersin'in Erdemli ilçesinde bir erkek kuaför, narenciye bahçesinde bıçaklanarak öldürülmüş halde bulundu.
Edinilen bilgiye göre, kuaförlük yaptığı belirtilen Bekir Gürsoy (49) isimli vatandaşın akşam saatlerinde evine gelmemesi üzerine eşi Fatma Gürsoy, komşularına haber verdi.

Komşularının aramaya çıktığı Gürsoy'un motosikletinin Tabiye Mahallesi, Alata Caddesi üzerinde bulunan Alata Mezarlığı yakınlarında park halinde olduğu görüldü.

Motosikletin etrafında arama yapan komşuları, Gürsoy'un limon ağacının altındaki cesedi ile karşılaştı. Komşularının haber vermesiyle olay yerine gelen polis, geniş güvenlik önlemleri alarak cinayete dair ipucu toplamaya çalıştı. Olay yerine gelen Gürsoy'un yakınları ise sinir krizleri geçirdi.

Göğsünden ve boynundan bıçak darbeleri alarak öldürüldüğü belirlenen Gürsoy'un cesedi yapılan incelemelerin ardından savcılık incelemesi için Erdemli Devlet Hastanesine, oradan da Adana Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

Polis olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı.

Baba'ya aile içi infaz


Marmaris'in Söğüt köyünde, şüpheli bulunan bir ölümün ardından cinayet çıktı.
Pazar günü evinin merdiveninden yuvarlandığı söylenen Bayram Bedir'in ölümü şüpheli bulundu. Yapılan inceleme sonrasında, kızları ve eşi tarafından öldürüldüğü ve daha sonra kaza süsü verildiği ortaya çıktı. Marmaris İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından gözaltına alınan eşi Üçgül Bedir (35) ile kızları S.B. (15) ve D.B. (14) ifadelerinin alınmasının ardından Marmaris Adliyesi'ne sevk edildi.

Olay, Söğüt köyünde meydana geldi. Dört çocuk babası 39 yaşındaki Bayram Bedir'in eşi Üçgül Bedir, önceki gün (Pazar) jandarmayı arayarak eşinin merdivenden düşerek öldüğünü haber verdi. Eve gelen Marmaris İlçe Jandarma Komutanlığı ekibi, Bedir'in vücudunda yaptıkları incelemede kafasında oyuklar olduğunu fark etti. Jandarmanın ve savcının şüphesi üzerine ceset otopsiye gönderildi. İzmir Adli Tıp Kurumu'nda yapılan incelemede, Bedir'in başının arka kısmından tüfekle vurulduğu anlaşıldı. Bedir'in ailesinden şüphelenen jandarma, köye gelerek Üçgül Bedir ile kızları S.B. ve D.B.'yi gözaltına aldı.

BİZE KÖTÜ DAVRANIYORDU

Marmaris İlçe Jandarma Komutanlığı'nda ifadeleri alınan zanlılar suçlarını itiraf etti. Kadın ve kızları, kendilerine kötü davrandığı için Bayram Bedir'i öldürdüklerini söylediler. Eşi Üçgül Bedir ifadesinde, "Bize kötü davranıyordu. Öldürmeyi planladık. Kızlara ben öldüremem dedim. Tüfeği doldurdum kızlara verdim. Sabah eşim uyanmadan alt kata indim ve kızlar babalarının olduğu üst kata çıktı. Silah sesi duyulmasın diye bütün kapı ve pencereleri iyice kapattık. Sonra kızlar yanıma geldiler ve öldürdüklerini söylediler" dedi.

Kızların ise, "Bize de anneme de kötü davranıyordu. Öldürmeyi planladık. Uyurken tüfeği kafasına dayayıp ateş ettik. Sonra da kaza süsü vermek için merdivenden yuvarladık" dedikleri öğrenildi.

Anne ve iki kızı jandarmadaki ifadelerinin ardından adliyeye sevk edildi.

14 yaşındaki çocuğu baştan çıkardı!


43 yaşındaki kadın, internet üzerinden tanıştığı 14 yaşındaki çocuğu baştan çıkardı.
Amerika'da yaşanan olayda, 43 yaşındaki 3 çocuk annesi Annamay Alexander, internet üzerinden oynanan bir oyunda tanıştığı çocuğu baştan çıkardı.

Polisin yaptığı açıklamalara göre, geçtiğimiz hafta uyanıp, oğlunun evde olmadığını gören anne polise haber verdi.

Alexander'la olduğu açıklanan çocuk, onunla birlikte evine döndü. Alexander, çocuğun annesine oğlunun, kızıyla evlenmesi konusunu konuştuklarını söyledi.

Ancak çocuğun annesi, oğlunun telefonunda Alexander'dan gelen mesajları gördü. Mesajlarda "Vücudum senin, ne istersen yapabilirsin" ve "Seni seviyorum, evleneceğiz" yazıyordu.

Dedektiflerin yaptığı araştırmalar sonucunda, çocuğun oyun konsolunda Alexander'ın iç çamaşırlarıyla fotoğrafı olduğu tespit edildi.

Polis, ikilinin sanal gerçeklik dünyası olan Sony Home üzerinden tanıştıklarını açıkladı.

Alexander'ın, kendisini 14 yaşındaki çocuğun karısı olduğunu ifade eden notlar da, çocuğun annesinin eline geçti.

Çocuk, annesine Alexander'ın Oklahama'ya onunla sevişmek için geldiğini söyledi.

Polis tüm araştırmalarına rağmen ortadan kaybolan Annamay Alexander'ı bulamadı.

Paşalara Fatih Camii soruldu


Balyoz operasyonunda gözaltına alınan 6 emekli askerle, muazzaf askerler iki grup halinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne çıkartıldı.
Balyoz Soruşturması'nda gözaltına alınan eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına'nın avukatı Atilla Hekimoğlu, “İbrahim Fırtına Paşa, burada fuzuli yere tutuluyor. Burayı sadece otel olarak kullanıyor” dedi

Gazetecilerin Emekli Orgeneral İbrahim Fırtına'nın nezarette kiminle kaldığı sorusuna Avukat Atilla Hekimoğlu, “Odada yalnız kalıyor” diye cevap verdi.

Avukat Atilla Hekimoğlu, bugün, müvekkili İbrahim Fırtına'yı gözaltına tutulduğu İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde ziyaret etti. Atilla Hekimoğlu emniyet müdürlüğünden ayrılırken gazetecilere açıklama yaptı.

Hekimoğlu, şunları söyledi: “Olabildiğince çok iyi. Askeri kişiliği itibariyle dayanıklı. Sağlık durumu iyi. İbrahim Fırtına Paşa, 24 saattir gözaltında bulunmasına rağmen hukuki hiçbir işlem yapılmadı. Burada 24 saati aşkın bir sürede bulunmasının hiçbir hukuki dayanağı yok. Polisin ifade alması söz konusu değil. 2006 yılındaki genelgede göre bazı kamu görevlileri hakkındaki soruşturmaların sadece cumhuriyet başsavcısı tarafından yapılabilir. Cumhuriyet savcısı bile değil. Burada uzun süre tutulacağını düşünmüyorum. Kısa süre içinde savcılığa sevk edileceklerdir.”

ADLİYENİN TERASINDA SİGARA MOLASI...

* Balyoz soruşturması kapsamında adliyeye getirilen askerlerden bazıları öğlen arasıyla birlikte, terasta çay ve sigara molası verdi.

* Askerlerin, basın mensuplarınca görüntülenmemesi için perdeleme yapıldı Balyoz soruşturmasında gözaltına alınan 6 emekli askerin Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde savcılık sorgularına başlandı. Sabah saatlerinde adliyeye getirilen askerlerden bazıları öğlen arası verilmesiyle birlikte, terasta çay ve sigara molası verdi.

Askerlerin, basın mensuplarınca görüntülenmemesi için perdeleme yapıldı. Duvar kenarına gelen sivil kıyafetli askerler, yan yana gelerek adeta etten duvar ördü.

TEK SIRA PERDE

Emekli ve muvazzaf askerin Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde savcılık sorgularına öğle saatlerinde ara verildi. Bununla birlikte askerler terasa çıkarak çay ve sigara içti. Askerlerin, basın mensuplarınca görüntülenmemesi için perdeleme yapıldı. Duvar kenarına gelen sivil kıyafetli askerler, yan yana gelerek etten duvar ördü.

Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatları da yakalanması ve gözaltına alınması ile ilgili olarak örgütlü suçlara bakan İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz etti.

EMNİYETTEKİ SORULAR

Adliyeye getirilen Emekli Tümamiral Ali Deniz Kutluk, Emekli Tuğamiral Engin Baykal, Emekli Tuğgeneral Mehmet Kaya Varol, emekli kurmay albaylar Ahmet Metin Dikici, Ali İhsan Çuhadaroğlu ve Ümit Özcan'a emniyetteki sorgularında 80 sayfa tutan soru yöneltildi. Balyoz Harekat Eylem Planı kapsamında öggüt kurmakla suçlanan emekli askerlere Ergenekon'a ilişkin ise herhangi bir soru sorulmadı. Emekli askerlere şu konularla ilgili sorular soruldu:

* Fatih ve Beyazıt camiilerin bombalanması.

* Çarşaf, Sakal, Oraj eylem planlarından haberleri olup olmadığı.

* Seminerlere katılıp katılmadıkları.

* AK Parti'yi bitirmeye ilişkin planlara dair sorular.

* 1'inci Ordu'nun sorumluluk alanları.

Gözaltındaki bir numara mı?


Ankara ve İstanbul’da düzenlenen şok operasyonlarla gözaltına alınan üst düzey emekli komutanlar arasında özellikle bir isim dikkat çekiyor.
Sonsayfa


Ankara ve İstanbul’da düzenlenen şok operasyonlarla gözaltına alınan üst düzey emekli komutanlar arasında özellikle bir isim dikkat çekiyor.

Bu isim Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalandığı dönemde Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanı olan Korgeneral Engin Alan.

Ancak Alan’ın bundan daha önemli bir özelliğinden söz ediliyordu. Bu, Tuncay Güney’in iddiaları üzerine hazırlandığı söylenen Ergenekon Şemasında adı bir türlü açıklanmayan “1 Numara”nın karşısında Engin Alan isminin yer aldığının öne sürülmesiydi.

Hatırlanacağı gibi, Ergenekon davasının temelini oluşturan Ergenekon Şeması, 2000’li yıllarda gözaltına alınan Tuncay Güney’in Emniyet’te verdiği ifadelere göre hazırlanmış ve istihbarat birimlerine gönderilmişti.

Ergenekon davası başladığında işte bu çizelge gündeme geldi ve Silivri’deki mahkeme, Genelkurmay Başkanlığı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden söz konusu çizelge ile ilgili bilgi ve belgeleri istedi. Sonrasında o çizelgenin gönderildiği ancak tepedeki isimlerin üstünün kapatılması kararının alındığı açıklandı. Ancak devam eden gözaltı sürecinde, adeta bu çizelgenin “güncellendiği” izlenimi oluştu ve böyle bir çizelgenin gerçekten var olup, olmadığı tartışıldı.

Yine o günlerde Tuncay Güney’in iddiaları üzerine hazırlandığı öne sürülen çizelgede basın kanadından, “Bekir Coşkun, Enis Berberoğlu, Hüseyin Gülerce, Dinç Bilgin, Ertuğrul Özkök”, askerlerden “Kemal Yavuz, Veli Küçük”ün, siyasilerden de “Deniz Baykal, Sadettin Tantan, Tunca Toskay, Eyüp Aşık, Cumhur Ersümer, Tevfik Diker” gibi isimlerin yer aldığı konuşuldu.

O günlerde, bu çizelgede, 1 Numara’nın karşısında yazan ismin Engin Alan olduğu iddiası da gündeme geldi. Ancak kamuoyunda ismi pek bilinmediğinden, söylentiden öte gitmeyen bu iddia ciddiye alınmadı.

Geniş kapsamlı son operasyonda emekli Korgeneral Engin Alan’ın da gözaltına alınması, söz konusu iddiaların yeniden hatırlanmasına yol açtı. Halen TSK Güçlendirme Vakfı Başkanlığını yürüten Alan’ın, Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye’ye getirildiği Kenya operasyonunu yöneten isim olduğu ortaya çıktı. 2004 yılında emekli olan Alan, 1999 yılında Tümgeneral rütbesiyle Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanı olarak hem Abdullah Öcalan’ın Kenya'dan getirilmesi operasyonunu, hem de PKK’nın 2 numaralı ismi Şemdin Sakık’ın Kuzey Irak’tan getirilmesini sağlayan “Yarasa Operasyonu”nu yönetti.

Bu özellikleri olan Alan’ın gözaltına alınması, Ergenekon Davası’nın, PKK ile mücadele eden askerlerle hesaplaşmaya döndürüldüğü iddialarının yüksek sesle dillendirildiği bir döneme denk geldiği için bu açıdan da dikkat çekici bulundu. Son olarak Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, intihar eden Güney Deniz Saha Komutanlığında görevli Kurmay Albay Berk Erden’in cenaze töreninde, “Habur’dan terör örgütünün bütün üyeleri ellerini kollarını sallayarak giriyorlar ve benim bu personelim, yani vatanları için canlarını vermeye hazır personelim, silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Bunu da halkımızın takdirine sunuyorum” diye feryat etmişti.

Şener balyozu tezkereye bağladı!


Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, balyoz operasyonu ile 1 Mart tezkeresini ilişkilendirdi.

CNNTÜRK'te Rıdvan Akar'ın sorularını yanıtlayan Türkiye Partisi Genel Başkanı ve eski AK Partili Bakan Abdüllatif Şener, Balyoz operasyonunun 1 Mart tezkeresiyle ilişkisi olduğunu söyledi.

"Siyasi partiler ve kamuoyu ikiye bölünmüş vaziyettedir. Herkes taraf olmuştur. Kimse hakkı aramıyor. Herkes konu üzerinde taraf tutuyor. Herkes neyin doğru neyin olduğuna bakmıyor." diye konuşan Abdüllatif Şener, Akar'ın sorularını şöyle yanıtladı:

Baykal ve bazılarının dile getirdiği iddialarda AK Parti'nin kapatılmasını istediğini ve erken seçime gideceği iddiaları var.

Toplumun geniş kesimi taraf olmuştur. Bu süreçler nedeniyle yargı, TSK, iktidar ve muhalefet mağdurdur. Ancak en büyük mağduriyeti bu ülkenin insanları çekmektedir. Ben bu sürecin, gelişmelerin tamamıyla iç dinamiklerin bir sonucu olduğunu görseydim sonunda dengelerin yerini bulacağını düşünebilirdim. Türkiye'de hassas bir coğrafyada hassas bir dönemden geçiyor. Türkiye'deki olaylar dünyanın zinde güçleri tarafından izleniyor. Türkiye bu atmosferde ateş çemberindeyken, bu hadiseleri yaşıyorsa bunun sadece iç dinamiklerin ortaya çıkardığını düşünmek saflık olur. Daha küresel ve uluslararası boyutları olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başbakan balyoz darbe planıyla ilgili olarak aslında bundan haberdar olduklarını işlerine baktıklarını, diğerlerinin işlerine baktıkları için bu işlerin yaşandığını söylendi. Siz o dönemde önemli aktörlerden birisiydiniz.

Bu bahsettiğiniz değerlendirmenin o günü tanımladığını hiç düşünmüyorum. O dönemde sayın Başbakan siyasi yasaklıydı. 2002 seçimlerinde aday olamamıştı, milletvekili değildi, kabinenin dışındaydı. Bu bilgiler kendisine iletilmediği takdirde buna ulaşılmadığının sözkonusu olmadığı gerçeği var. O günkü yaşadığımız ortamı değerlendirecek olursam, MGK güvenlik gizlidir, oradaki konuşmalar, gündeme getirilen konular dışarıda anlatılmaz, söylenmeze. Bu balyoz harekatıyla ilgili herhangi bir yansıma ve algılamanın o günkü ortamda varolmadığını söyleyebilirim.

Askerden herhangi bir tavır görmüş müydünüz?

Hayır süreç gayet normaldi. MGK üyeleri de bu kuruldaki görevleri ve sorumlulukları çerçevesinde görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlardı. Böyle bir hava yoktu. Hatta yeni üyelerle biraraya gelen kurul mensupları tanışma içerisinde sıcak bir hava içerisindeydi. Ancak şunu tespit etmek lazım 2002'den 1 Mart tezkeresine giden dönem ABD'nin Irak'ı işgal etmeyi düşündüğü Türkiye ile işbirliği yapma düşüncesinde olduğu bir dönemde. Bununla ilgili müzakareler sürdürülüyordu. Meclis'te biliyorsunuz reddedildi. Bu süreç içerisinde kabine üyeleriyle askerler arasında çok yakın ilişkiler vardı. Ama konu ile ilgili ABD ile işbirliği yapılıp yapılmaması, tezkerenin kabulü veya reddinin hangi sonuçlar ortaya çıkaracağıydı. Bu tezkere kabul edilseydi ABD askeri Güneydoğu'ya yerleşmiş olacaktı. TSK ile ABD'nin askeri yetkilileri birarada bu operasyonu sürdürecekti. Askerin konumu güçlenecekti ancak böyle bir operasyona TSK tarafından ihtiyaç duyulmuş mudur, duyulmamış mıdır bilemem.

Bu süreç içerisinde Tayyip Erdoğan siyasi yasaklıydı. 2002 seçimlerinde milletvekilli olamamıştı. Başbakanlığı Abdullah Gül üstlenmişti. Kendisi kabinenin dışındaydı, ancak partinin genel başkanı olarak bazı temasları sürdürmekteydi. Bu süreçte sürekli olarak Erdoğan'ın yasaklarının kaldırılmasıyla ilgili pozitif bir atmosfer vardı. Nihayet bildiğiniz gibi bir bahaneyle Siirt'teki seçimler iptal edilmiştir ve yapılan ara seçimde milletvekili olarak meclise gelmiş ve başbakan olmuştur. Yani o günkü siyasal iktidar açısından, benim de içinde bulunduğum AK Parti açısından, meclis dışında kalan, başbakan olamayan çok doğal bir şekilde yürüdüğü ve geliştiği bir süreç olmuştur. Dış dinamikleri dikkate almadan, tezkereyi dikkate almadan balyoz operasyonuyla ilgili bir yorum yapılamayacağını düşünüyorum.

Siz bugün gerçekleştirilen operasyonlara baktığınızda yaklaşık 20 emekli subayı göz önüne alacak olursanız, nasıl yorumluyorsunuz. Gazetelerde çıkan darbe planları, eylem planları var, camilere bomba konulması girişimleri var.

Dünkü operasyonlara baktığımızda 49 asker gözaltına alınmıştır. Bunların sanırım 21'i general ve amiral düzeyindedir. Bu gerçekten çok önemli bir görüntüdür. Bunu çok sağlıklı bir şekilde değerlendirmek lazım. Bir tarafta yargı var bir taraftan yargının yürüttüğü işlemlerin zanlısı olarak çok sayıda asker var. Ben yargının yok olan, gerçekle bağlantısı olmayan veya elinde somut bilgiler olmadığı halde kendi kendine kurguladığı bir sürecin gerçekleşeceği ihtimalini düşünmüyorum. Bu süreç varolandan karmaşık bir şekilde yürütülüyor olabilir. Bu takdirde başta TSK olmak üzere başka söyleyecek sözü olan, olaya farklı yaklaşanların elindeki bilgi ve belgeleri daha ikna edici şekilde ortaya koyup olay ve hadiselerin içyüzü budur diye çıkması lazım. Biz şu an dosyalarda ne olduğunu bilmiyoruz, taraf olanlar da bilmiyor.

MGK toplatılarına katıldınız, özellikle burada Özden Örnek'e izafe edilen suçlamalarda Kıbrıs konusunda bir darbe yapılabileceği yönünde komutanlar arasında görüşmeler yapılması ortaya konuldu. MGK toplantısında Kıbrıs'la ilgili konuşuldu mu?

Annan planı sürecinde de referandumlar öncesinde de Kıbrıs'la meydana gelen gelişmelerle ilgili tüm ayrıntılar konuşulmuştur. Bunlar rahatlıkla tartışılıp müzakere edilmiştir. Annan Planı Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde referandumda askıya alındığı için her şey normalleşmiştir.

Kayıp olan 75'lik nine sevgiliye kaçmış


Sevgililer günü kalbolan Ayşe Biçer için endişelenen ailesi, polise başvurup kayıp ilanı verdi. Ortaya çıkan gerçek ise şaşırttı!

Yozgat'ta 14 Şubat “Sevgililer Günü” sabah evden ayrıldıktan sonra geri dönmeyen ve yakınları tarafından da polise “kayıp” olarak ihbar edilen 75 yaşındaki kadın, polis tarafından sevdiği adamın evinde bulundu.

Yozgat'ın Şeyhosman Mahallesi'nde ikamet eden 75 yaşındaki Ayşe Biçer, 14 Şubatta, yakınlarına “Çarşıya gidiyorum” diyerek, evden ayrıldı. Annesinin akşam eve dönmemesi üzerine, gidebileceği yerlere bakan Ayşe Biçer'in oğlu Şemsettin Bolat, “Annemin hayatından endişe ediyorum” diyerek, polise başvurdu.

Yozgat Emniyet Müdürlüğü Asayiş Müdürlüğü ekipleri, yaptıkları takip sonucunda, Ayşe Biçer'in izine ulaştı ve Aşağı Nohutlu Mahallesi'nde Bekir Demirtaş (78) isimli şahsın evinde olduğunu belirledi.

Evden alınıp, Emniyet Müdürlüğüne getirilen Ayşe Biçer ve Bekir Demirtaş, “Biz birbirimizi seviyoruz, evlenmek için kimseye haber vermeden kaçtık. Bizim evlenmemize kimse mani olamaz” dedi.

İfadeleri alındıktan sonra Yozgat Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü'nden elele tutuşarak çıkan Ayşe Biçer ve Bekir Demirtaş, gazetecilere poz verip, birbirlerini çok sevdiklerini, kaçtıkları günün “Sevgililer Günü” olduğunu bilmediklerini söylediler. Polise ait sivil otoyla Aşağı Nohutlu Mahallesi'ndeki bulundukları eve götürülen yaşlı aşıklar, burada yaptıkları açıklamada ise, bir süre sonra nikah yapıp, evleneceklerini bildirdiler.

4 çocuk annesi Ayşe Biçer ile 9 çocuk babası Bekir Demirtaş'ın 13 Şubat günü, cep telefonlarına kontör almak için gittikleri bayide tanıştıkları öğrenildi. Biçer ve Demirtaş'ın, bir süre birlikte dolaştıktan sonra evlerine döndükleri ve cep telefonuyla yaptıkları görüşme sonucunda da evlenmeye karar verdikleri belirtildi.

Yaşlı aşıkların, verdikleri karar doğrultusunda 14 Şubatta buluştukları ve daha sonra da Bekir Demirtaş'ın Aşağı Nohutlu Mahallesi'nde yalnız yaşadığı eve giderek, bulununcaya kadar bu evde kaldıkları kaydedildi.

Akyürek geldi Namal döndü


Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı göre-vini vekâleten yürüten Emniyet Müdürü Hüseyin Namal, daha önceden de sürdürdüğü Konya Emniyet Müdürlüğü görevine dün yeniden başladı.

Konya Emniyet Müdürü Hüseyin Namal, görevinden alınan Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek’in yerine vekâleten atanmıştı.

TEKEL’de ‘eylem 26 Mayıs’ta’ kararı


4 konfederasyon bir araya geldi ancak etkili eylem kararı çıkmadı. Türk-İş Genel Başkanı Kumlu, bir genel eylemin 26 Mayıs’ta gündeme gelebileceğini söyledi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eylemdeki TEKEL işçilerine müdahale için verdiği sürede sona yaklaşılırken, işçi ve memur konfederasyonlarından etkili bir eylem kararı çıkmadı. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, TEKEL işçileri için yurt genelinde 27 Şubat’ta 2 saatlik oturma eylemi düzenleneceğini, 25 Şubat’ta da kitlesel basın açıklamaları yapılacağını açıkladı.
Bugüne kadar yapılan mücadelelerin başarıya ulaştığını savunan Kumlu, bir genel eylemin ise 26 Mayıs’ta gündeme geleceğini söyledi. Daha önce eylem çadırlarının boşaltılmasını isteyen Ankara Valisi Kemal Önal ise işçilerle ilgili girişimleri olup olmayacağı sorusuna, “Hep birlikte bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz” dedi.
TEKEL işçilerinin Türk-İş Genel Merkezi çevresindeki eylemi 69’uncu günü de geride bırakırken, dün bir grup kâğıt işçisi, eylemcilere destek verdi. Film Sanayi ve Tüm Sanatçılar Güçlendirme Vakfı Başkanı Gülsen Tuncer de işçilerle sohbet etti. Çankaya Belediyesi’nce işçilere yemek dağıtıldı.

Başka eylem yok
Türk-İş, DİSK, Kamu-Sen ve KESK genel başkanları da eylem sürecini konuşmak için bir araya geldi. Yaklaşık 5 saat süren toplantının ardından, ortak açıklamayı Kumlu yaptı.

‘Görüşmeye açığız’
Talepler çerçevesinde miting ve yürüyüşler düzenleneceğini kaydeden Kumlu, “Bu etkinliklerin hükümet nezdinde bir sonuç vermemesi halinde, 26 Mayıs’ta bu 4 konfederasyon ve üye sendikaların birlikte sahipleneceği ve üretimden gelen gücün kullanılacağı genel bir eylem yapılmasının uygun olacağına karar verilmiştir” dedi.
Erdoğan ve bakanların görüşme taleplerine açık olduklarını ifade eden Kumlu, açıklanan eylemler dışında şubat sonuna kadar başka eylem yapılmasının mümkün olmadığını söyledi.

Genel merkeze baskın
Türk-İş Genel Başkanı Kumlu’nun açıklamaları, TEKEL işçisinin tepkisine neden oldu. Kumlu’nun Türk-İş Genel Merkezi’ne geldiğini öğrenen işçiler, toplantıya ilişkin açıklama beklediklerini belirterek, “Kumlu istifa” sloganları attı. Bunun üzerine Tekgıda-İş Sendikası Genel Sekreteri Mecit Amaç, “Biz size imza attırmayacağız. Sizin yanınızda olacağız” dedi.
Tekgıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel de, “Ne yapacaksınız? Geleyim oraya öldürün beni” diye konuştu. Türkel, “Eğer bunları kabul etmiyorsanız ‘biz bildiğimizi yaparız’ diyorsanız, sizlere kolay gelsin” dedi. Türkel’e tepki gösteren işçilerin Türk-İş Genel Merkezi’ne girmek istemesi üzerine arbede yaşandı. Bu arada, sinir krizi geçiren bir işçi hastaneye kaldırıldı.

‘Ben moral almaya geldim’
“Aşk-ı Memnu” dizisinde “Ahsen Hala” karekterini canlandıran tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Gülsen Tuncer de eylemdeki TEKEL işçilerini ziyaret edenler arasındaydı. Moral vermeye değil, moral almaya geldiğini söyleyen Tuncer, “TEKEL işçileri emek kardeşliğini gözler önüne sererek, örnek bir dayanışma gösteriyor. 12 Eylül’den sonra işçi ve emekçiler unutulma durumuna getirilmiştir. Tarih yazan, sendikasının önünde haklılığını ortaya koyan Tekel işçilerinin önünde saygı ile eğiliyorum” dedi. “Duymayanlar duyuyor, görmeyenler görüyor. Bu eylem TEKEL yürek içindeyse, bu mücadele başarılı olmuştur” diye konuşan Tuncer, dizideki arkadaşlarının ziyarete gelememelerine üzüldüğünü kaydetti.

Dolar hızlı yükselişe geçti


Sabah saatlerinde sakin seyreden dolar kuru yeniden hareketlenmeye başladı. Dolar içeride 1.5365 TL ile son 7 ayın en yüksek seviyesine çıktı.


Dolarda dün başlayan yükseliş hareketi bugün de etkisini hissettiriyor. Yurtdışında dolar euro karşısında hızlı bir hareketle 1.37 sınırından 1.3560'a kadar geldi. Doların bu hızlı çıkışı içeride de kendini gösterdi.

Sabah saatlerinde 1.53 TL seviyelerinde hareket eden dolar 1.5365 TL'ye kadar yükseldi. Bu seviye itibariyle doların dün ve bugünkü toplam değer artışı yüzde 1.5 oldu. Yılbaşından bu yana bakıldığında ise dolardaki artış yüzde 2.54 olarak kaydedildi.

Dolar, temmuz ayından bu yanaki en yüksek seviyelerini test ediyor.

ALMANYA VERİLERİ EURO'YU VURDU

Almanya'da merakla beklenen iş güveni endeksi bugün açıklandı. ancak açıklanan veriler piyasa beklentilerinin çok uzağında kaldı. Şubat ayındaki soğuk havanın inşaat ve perakende harcamalarını vurması nedeniyle iş güveni endeksi 11 aydır ilk kez düştü. Ocak ayında 95.8 olan endeks Şubat ayında 95.2'ye geriledi.

Ekonomistler endeksin 96.1'e yükselmesini bekliyordu.

Açıklanan bu olumsuz veri euro/dolar paritesinde de etkkisini hisstetirdi. Güne dolar karşısında kuvvetli başlayan euro, endeksin açıklanması ile 1.3679'dan 1.3629'a kadar geriledi. Eurodaki gerilemenin sonrasında da devam ettiği izlenirken, parite saat 14.15 itibariyle 1.3582'den el değiştirdi.

Bilinmeyen numara hatlarına dikkat!


Bilinmeyen numaralar üzerine hizmet veren çağrı merkezleri, farklı ücretlendirmeler yapıyor.


Bilinmeyen numaralar üzerine hizmet veren çağrı merkezleri, farklı ücretlendirmeler yapıyor.


Bazıları 6 saniyede, bir bölümü de dakikada bir ücretlendirmeyle hizmet sunuyor.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, son günlerde televizyon kanallarının reklam kuşaklarında tanıtımlarını ağırlık veren çağrı merkezi hizmeti veren firmalar arasındaki rekabet hızlandı.

GSM operatörleri, sabit hat telefon firmaları ile bilinmeyen numara hizmeti veren firmalar arasındaki bu rekabet tüketiciye daha ucuz bilgi alabilmenin önünü açtı.

Bilinmeyen numaralar üzerine kurulan çağrı merkezi firmaları, yaşanan bu rekabet ortamında tüketicisine farklı ücretlendirme yapıyor. Bu yüzden, firmaların sunduğu hizmetin kalitesi kadar ücretlendirmesi de önem taşıyor.

Tüketiciler, bu servisleri aradıklarında bilinmeyen numaralar kadar nöbetçi eczaneler, polis merkezleri, çilingir, itfaiye ve ambulans hizmetleri hakkında da bilgi alabiliyor.

Türk Telekomünikasyon Kurumundan ''Rehberlik Hizmeti Lisansı''nı Nisan 2008'de alan, Türk ve yabancı ortaklığı ile kurulmuş bir rehberlik ve çağrı merkezi hizmeti firmasının ''11824'' çağrı merkezini cep telefonundan arayanlar, tüm vergiler dahil dakikası 1,24 lira ödüyor. Türk Telekom'dan arayanlar için ise dakikada 0,980001 liralık ücretlendirme yapılıyor. Firmanın ücretlendirmesi 6 saniyede bir olarak gerçekleşiyor.

Diğer bir firmanın çağrı merkezi olan ''11880'' numarasını GSM operatörleri ve sabit hat telefonlarından arayanlar ise vergiler hariç dakikasına 83,5 kuruş ödüyor. Firma, ücretlendirmeyi 60 saniyede bir yapıyor.

Başka bir firmanın hizmet sunduğu ''11818'' numaraları çağrı merkezini Türk Telekom'dan arayanlar ise dakikasına 70 kuruş öderken, Avea ve Vodafone'den arayanlar 106 kuruş veriyor. Ücretlendirme 6 saniyede bir yapılıyor.

Turkcell ile henüz anlaşması olmayan firma, kontörlü hatlar için Avea'larda 10,5 saniyede, Vodafone'lerde ise 10 saniyede bir kontör ücret alıyor.

GSM OPERATÖRLERİNİN SERVİSLERİ

Bu arada, GSM operatörleri de kendi numaralarıyla ilgili bilgi verebiliyor. Avea'nın bilinmeyen numaralar servisi olan 11855'i aramak, Avea faturalı hatlar için vergiler dahil dakikası 72,71 kuruş, faturasızlar için ise dakikası 8 kontör şeklinde ücretlendiriliyor.

Turkcell'in faturalı cep telefonundan 11832'ye yapılan aramaların ücreti dakika başına 4 SMS/8 kontör olarak belirlendi. Diğer mobil operatör ve sabit hatlardan 11832'ye yapılan aramalarda ise operatörlerin belirlediği tarifeler üzerinden ücretlendirme yapılıyor.

Vodafone'dan 11842, 11832, 11855 numaralı servisleri arayanlar ise KDV dahil, ÖİV hariç olacak şekilde dakikasına 0,56 lira ücret ödüyor. 11811'i arayanlar ise dakikası 0,646782 lira (KDV dahil, ÖİV hariç) ödemede bulunuyor.

Acun Ilıcalı küfür için özür diledi


Herkesin dilinde olan küfür olayıyla ilgili Acun açıklama yaptı. Acun, ekip olarak üzgün olduklarını söylerken, küfrün gerçek sahibinin susması dikkat çekti.

SHOW TV’de canlı yayınlanan Yetenek Sizsiniz Türkiye programında pazar akşamı televizyon tarihine geçecek büyük bir skandal yaşandı. Jüri üyelerinden Ali Taran’ın “A... k...” şeklindeki küfrünü hem stüdyodaki seyirciler hem de ekran başındakiler duydu. Olay sırasında anons yapan yarışmanın jüri üyesi Acun Ilıcalı, önce ne olduğunu anlayamadı. Ancak küfrü duyan seyirciler gülme krizine girdi.

ÜZERİNE AVŞAR'IN BUZLARI DÜŞTÜ

Dün herkesin dilinde olan küfür olayıyla ilgili Acun Ilıcalı bir açıklama yaptı. Ekip olarak çok üzgün olduklarının altını çizen Ilıcalı, “Hülya Avşar kırık bacağı için buz getirmişti. Ben konuşurken, Hülya Hanım’ın buzu Ali Taran’ın üzerine düştü ve o da istem dışı bir refleksle böyle bir talihsiz ifade kullandı. Kendisi çok üz gün. Elbette biz de... Tüm Türkiye’den özür diliyoruz” dedi.

CANLI YAYIN SKANDALLARI

Ali Taran’ın başına gelen talihsizliğin benzerini daha önce canlı yayında

birçok ünlü isim de yaşadı.

Turnike programında Güner Ümit’in ‘kızılbaş’ gafı bütün kariyerini bitirdi.

Hugo programının sunucusu Tolga Garipoğlu’na küçük bir çocuğun

ettiği küfür bugün bile hatırlanıyor. Tarkan’ın Savaş Ay’a “Çişim geldi”

demesi uzun süre gündemde kaldı. Sevda Demirel’in Hande Ataizi’ne

attığı tokat ile Medyum Memiş’in Medyum Keto’yu yumruklaması da

unutulmazlar arasında yer alıyor. Ancak ekranda gaf konusunda

birincilik Mehmet Ali Erbil’de... Erbil, oğluna otomobil isteyen izleyiciye

küfür etmiş ve Ya Şundadır Ya Bunda programında da Hilmi Türe’nin

pantolonunu indirip cinsel organının görünmesine neden olmuştu.

RTÜK KÜFRE NE DİYOR?

Ali Taran’ın canlı yayındaki küfrü RTÜK yayın ilkelerine göre suç. RTÜK, olayın yaşandığı programı uyarıyor ve aynı yayın kuşağında açıkça özür dilenmesini istiyor. Talebe uyulmazsa, programın yayını 1 ile 12 kez arasında durduruluyor. Eğer aynı suç üç kez tekrarlanırsa 250 bin ila 500 bin Türk Lirası arasında ceza kesiliyor.

Başbuğ neden hedef haline geldi?


Ankara kulisleri paşaların gözaltına alınmalarına açıklama getirmeye çalışıyor. Dillendirilen iddia ise Orgeneral Başbuğ'a istifa baskısı yapıldığı yönünde...


Başbuğ’un istifa ettirilmesinin ardındaki hedef ise belli; komuta kademesindeki dengeleri, Ağustos Şurası’nı beklemeden, bugünden bozmak, yeni komuta kademesine AKP damgası vurmak.

Tüm çaba ve uyumuna rağmen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ neden boy hedefi haline geldi. Bunun ipucunu aylar öncesine, “ıslak imza” iddiaları üzerine Başbakan Erdoğan ile Başbuğ’un 29 Ekim’de Başbakanlık Konutu'nda yaptığı zirveye gidelim. Zirveden sonra Başbakanlık şu resmi açıklamayı yaptı:

“Ülke güvenliğine ilişkin konuların yanı sıra gündemdeki ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’na yönelik tartışmalar da değerlendirilmiştir. ‘Eylem Planı’ iddialarına ilişkin soruşturma süreci, adli ve askeri yargı makamları tarafından, kendi görev ve yetki alanları kapsamında yürütülmektedir. Bu sürecin en kısa zamanda gerçeği ortaya çıkarması beklenmektedir. Bu süreçte herkese düşen görev, sürecin sonuçlanmasını beklemek, kişi ve kurumları hedef alan davranış ve yorumlardan kaçınmaktır.”

Taraf Gazetesi bu görüşmede Başbağ’un istifasının istendiğini öne sürerken, Cemaatin Sunday’s Zaman Gazetesi’nde, Başbuğ’a, “evini temizlemesi için yılbaşına kadar süre verildiğini” iddia etti.

Bu Gazeteye göre, Başbuğ’dan sadece Dursun Çiçek’in değil, planı birlikte hazırladığı kişilerin de kellesini istemiş ve Başbuğ bu konuda “garanti” vermişti.

Yine o günlerde Başbakanlık’ta, Genelkurmay Başkanı’nın istifası veya emekli ettirilmesine ilişkin hukuki durumun araştırıldığı duyuruldu.

Yılbaşı geldi, geçti, Başbuğ istenen kelleleri vermedi!..Üstüne Bülent Arınç’a “suikast” ve Seferberlik Tetkik Kurulu aramaları geldi.

Tam 10 gün önce bu defa Zaman Gazetesi’nin Brüksel Temsilcisi, “İspanyol general konuşunca ne olmuştu?” diye bir yazı yazdı. Ne olduğunu da şöyle anlattı:

“Başlarına çok kötü şeyler geliyor, önce göz hapsine alınıyor, ardından da derhal emekliye sevk ediliyorlar. Askerin siyasetteki nüfuzu, Bask ve Katalan ayrılıkçılarının faaliyetleri açısından Türkiye ile benzerlikler gösteren İspanya’nın Kara Kuvvetleri Komutanı Jose Mena Aguado, Ocak 2006’da Katalan bölgesinin daha fazla özerkleşmesine itiraz edince, önce 8 gün göz hapsine alınmış, ardından da hemen emekliye sevk edilmişti.”

Zaman Gazetesi, 7 aylık hamileyken, bakanlığa atanıp, doğum iznine ayrılan İspanya’nın ilk bayan Savunma Bakanı Carmen Chacon’un, bu durumunu eleştiren Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını nasıl “kovduğunu” ise nedense örnek vermedi.

Ancak bu unutkanlığı adeta Başbakan Erdoğan telafi etti. “Balyoz Operasyonu”nun yapıldığı gün İspanya’da olan Erdoğan, Zapatero tarafından Başbakanlıkta askeri törenle karşılandığında, hemen sağ yanında Savunma Bakanı Bayan Chacon’la poz verdi.

Ve bugün yine cemaatin Todays Zaman Gazetesi’nde, “Başbuğ görevden alınsaydı Türkiye için Pandora’nın kutusu açılabilirdi” başlıklı ilginç bir haber yayınlandı.

Komuta kademesine kimlerin, nasıl atandığının, Özal dönemindeki operasyonun detaylı bir şekilde anlatıldığı haberde, Başbuğ ve 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın Ağustos Şurası’nda emekliye ayrılmasından sonra Genelkurmay Başkanlığına, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in, Koşaner’in yerine de 2. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel’in gelmesinin “beklendiği” vurgulandı. Yazının sonunda ise, “Eğer Başbuğ görevinden uzaklaştırılsaydı, bu hareket General Iğsız’ın onun yerine geçmesinin yolunu açacaktı” denildi.

Evet tablo ortada; Birileri Başbuğ’un istifasını, birileri de “elindeki bilgileri” açıklamasını bekliyor. Bakalım ne olacak?

Balyoz operasyonunda flaş gelişme


Emniyette sorgusu tamamlanan Emekli Tümamiral Özer Karabulut ve 2 emekli subay daha adliyeye getirildi.


Emniyette sorgusu tamamlanan Emekli Tümamiral Özer Karabulut ve 2 emekli subay daha adliyeye getirildi.



Böylece adliyeye sevk edilenlerin sayısı 11'e yükseldi.

Taş atan 5 çocuğa 37 yıl hapis


Başbakan'ın Diyarbakır gezisi sırasında polise taş atmışlardı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır gezisi sırasında yapılan izinsiz gösterilere katıldıkları ve polise taş attıkları gerekçesiyle yargılanan 5 çocuk, 7'şer yıl 5'şer ay hapis cezasına çarptırıldı.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan sanıklar Fadıl G, Mehmet A, Şahin A., Baver Ç. ve Bilal S. katılmadı.

Sanık avukatları son savunmalarında müvekkilleriyle ilgili suçlamaları kabul etmediklerini ifade ederek, beraatlerini talep etti.

Mahkeme heyeti, verdiği kısa bir aranın ardından, yaşları 15-18 arasında değişen 5 sanığı, TCK'nın ''terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek'' suçunu içeren 314/2. maddesi uyarınca 7 yıl 6 ay, Terörle Mücadele Kanunu'nun ''terör örgütünün propagandasını yapmak'' suçundan 1 yıl ve 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 33/c maddesinde yer alan ''dağılma sırasında silah veya araçlarla mukavemet etmek'' suçundan da 5'er yıl olmak üzere toplam 13'er yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırdı.

Mahkeme, sanıkların yaş ve yargılama esnasındaki durumlarını göz önünde bulundurarak, cezayı, 7'şer yıl 5'şer ay hapis cezasına indirdi.

-''ACI BİR DURUM''-

Bu arada, Batman'da katıldığı izinsiz gösteride polise taş attığı gerekçesiyle bir süre önce 7 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan 15 yaşındaki Berivan S.'nın avukatı Meral Danış Beştaş, gazetecilere yaptığı açıklamada, cezaevindeki müvekkilinin psikolojisinin bozulduğunu anlattı.

Beştaş, Berivan S.'nin aynı suçtan yargılanan Devrim B. ile bir koğuşta kaldığını belirterek, ''Bu iki çocuk bir koğuşta tek başına kalıyor. Onları ziyarete gittim. Beni gördüklerinde, 'Abla bizi buradan çıkarmaya mı geldin. Geceleri çok korkuyoruz' dediler. Cezaevinden ayrılırken, kendi çocuğum aklıma geldi, ağladım. Acı bir durum'' dedi.

Beştaş, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne çocukların kendi yaşıtlarıyla kalabilecekleri ayrı bir koğuşa alınmaları yönünde talepte bulanacaklarını sözlerine ekledi.

Türkiye'nin yarısına pornocu dedi!


Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Avukat Şaban Cankat Taşkın, porno yayınla ilgili öyle bir açıklamaya imza attı ki..

Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Avukat Şaban Cankat Taşkın, internet kullanıcılarının neredeyse yarısının pornografi tüketicisi olduğunu öne sürdü.

Taşkın, TCK'nın 226. maddesinde yer alan 'bilgisayarda müstehcen görüntü bulundurma suçu'nun, mağduriyetlerin önlenmesi bakımından daha dar kapsamda ele alınması gerektiğini savundu.

Taşkın ayrıca, bilgisayarda müstehcen görüntü bulundurmayı suç saymanın, laik devlette kabul edilebilir bir uygulama olmadığını iddia etti.

Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Avukat Cankat Taşkın, bilişim hukuku konusunda Bursa Baro Evi'nde bir seminer verdi. Taşkın, 'İnternet Üzerinden İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun'da ve ilgili yönetmelikte düzenlenen erişim yasağı, cevap ve düzeltme hakkı, internet servis sağlayıcılarının yükümlülükleri; CMUK'a göre bilgisayarların aranması, internet bankacılığından doğan hukuki sorumluluklar, istenmeyen e-posta ve SMS'ler ve bunlarla ilgili Yargıtay kararlarını anlattı.

Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman'ın da izlediği seminerde Taşkın, bilişim hukukunda yer alan müstehcenlik suçuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Türk Ceza Kanunu (TCK)'na göre müstehcen görüntülerin ülkeye sokulması, çoğaltılması, satışa arz edilmesi, satılması, nakledilmesi, depolanması, ihraç edilmesi, bulundurulması ya da başkalarının kullanımına sunulması suç olarak kabul edilmiştir. Bir başka deyişle, müstehcenlik suçunun maddi unsuru, bu sayılan eylemlerden herhangi biridir. Bulundurma eylemi de maddeye göre suç sayılmaktadır. Ancak, salt lafzi yorumla yola çıkılarak, kanundaki bulundurma eyleminin başlı başına suç sayılması birtakım ciddi hukuki sorunlara yol açabilecektir. Öncelikle belirtmemiz gerekmektedir ki TCK 226 yorumlanırken, tüm internet kullanıcılarının neredeyse yarısının internetteki pornografinin tüketicisi olduğu da düşünülmeli ve müstehcenlik kavramının olabildiğince dar yorumlanması, doğabilecek olası mağduriyetleri baştan önleyebilecektir."

TCK'nın 226. maddesinin açık ve net biçimde kaleme alınmadığını söyleyen Taşkın, "Bulundurma, sanığın bilgisayarında veya veri taşıma aygıtında yer almasıdır. Depolamaktan kasıt ise müstehcen içerikli görüntülerin, bilgisayarda, veri taşıma aygıtında yer alması ancak, bu verilerin sayısının bulundurmaya göre daha fazla olmasıdır. Sözgelimi, tek bir görüntünün yer alması bulundurmak olarak tanımlanırken, birden çok görüntünün bir veri taşıma aygıtında ya da bilgisayarda yer alması depolama olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca, bulundurmada amaç tüketmek olarak yorumlanabilir. Zira sanığın veri taşıma aygıtında bir veya birkaç görüntü yer almakta ve sanık bu görüntülerden kendisi yararlanmaktadır. Ancak depolamada ise görüntü sayısı çok olduğundan, sanığın bu görüntüleri satma, dağıtma gibi bir amacı olabilir." diye konuştu.

Avukat Cankat Taşkın, müstehcen içerikli herhangi bir görüntüyü bulundurmanın ya da depolamanın suç sayılmasının laik devlette kabul edilebilir bir uygulama olmadığını savunarak, "Zira bir laik hukuk devleti, vatandaşının kişisel bilgisayarında hangi görüntüleri bulundurduğu ile veya depoladığı ile ilgilenmemelidir. Aksi halde, tabiri yerindeyse, devlet 'namus bekçiliği'ne soyunmuş olacaktır ki bu tür bir yaklaşımın kişilerin özel yaşamına aykırı olduğu da açıktır." dedi.

Bir baba kızına bunu nasıl yapar?


Genç kızın çilesi tam 13 yıldır devam ediyordu. Babası ilk iğrenç davranışı o daha 6 yaşındayken başladı. Kız sonunda patladı.

Zonguldak'ın Ereğli İlçesi'ne bağlı İmranlı Köyü'nde oturan 40 yaşındaki Mustafa K., 19 yaşındaki öz kızı N.K.'ye 6 yaşından bu yana taciz, 2 yıldan bu yana tecavüz ettiği iddiasıyla gözaltına alındı. N.K. bir süre önce babasından hamile kaldığını, bebeği aldırdıklarını iddia etti.

BABA TECAVÜZ ETTİ

İmranlı Köyü'nde 18 yaşındaki oğlu ile birlikte kahve işleten evli ve 4 çocuk babası Mustafa K., iddiaya göre geçen cuma günü evde kimsenin olmadığı sırada kızı N.K.'ye tecavüz etti.

ANNE İHBAR ETTİ

N.K., babasının evden çıkması ardından bir süre sonra gelen annesi Fikriye K.'ye durumu anlattı. Kızının yıllardır babasının taciz ve tecavüzüne uğradığını öğrenen Fikriye K., jandarmaya ihbarda bulundu.

6 YAŞINDAN BERİ TACİZ, 2 YILDIR TECAVÜZ

Eşinin şikayetçi olduğunu duyan Mustafa K., aynı gün otobüsle İstanbul'a kaçtı. Jandarma, Mustafa K.'yı yakalamak için çalışma başlatırken, N.K. ifadesinde, babasının 6 yaşından bu yana kendisine tacizde bulunduğunu, 2 yıldır da tecavüz ettiğini anlattı. N.K., bir süre önce de babasından hamile kaldığını ve bebeği aldırdıklarını söyledi.

BABA YAKALANDI

Jandarma, Fikriye K.'dan, İstanbul'a kaçan eşi ile telefon irtibatı kurup, Ereğli'ye dönmesi için ikna etmesini istedi. Eşinin, şikayetten vazgeçtiklerini söylemesi üzerine dün gece otobüsle Ereğli'ye dönen Mustafa K., ilçe girişinde otobüsün durdurulması sonucu yakalandı. Gözaltına alınan Mustafa K., jandarmadaki ifadesinin ardından bugün adliyeye sevk edildi. N.K.'nin aynı köyde yaşayan halasının yanında kaldığı bildirildi.

Memurlara müjdeli haber!


Döner sermayeden az pay alan memurları sevindirecek düzenleme için düğmeye basıldı. Toplantı 9 Martta!..

Memur Sendikaları ile Hükümet arasında 2009 Toplu görüşmelerinde mutabakata varılan konulardan birisi de, döner sermaye işletmeleri olan kurumlarda çalışan ve döner sermaye geliri, hükümetin diğer kurumlardaki çalışanlara ödediği aylık ek ödemenin altında kalan memurlara ek ödeme yapılmasıydı.

Maliye Bakanlığının, yasal düzenleme gerektiren bu konuda yetkili sendikaların temsilcilerinin de katılacağı ilk toplantıyı 9 Mart 2010 tarihinde gerçekleştireceği öğrenildi.

DÖNER SERMAYEDEN AZ PAY ALAN MEMURLAR İÇİN DÜZENLEME

Başta sağlık çalışanları olmak üzere, döner sermaye alan yüz binlerce memuru yakından ilgilendiren aylık ek ödeme mahsuplaşması hakkında açıklamada bulunan Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, sağlık çalışanların büyük bir bölümünün döner sermayeden aldıkları payların, diğer kamu çalışanlarına yapılan ek ödemenin altında olduğunu, yıllık izin, rapor gibi durumlarda da sağlık çalışanlarının döner sermaye gelirlerinin kesildiğini söyledi.

İZİN DÖNEMLERİNDE EK ÖDEME ALABİLECEKLER

Düzenleme hayata geçirildiği takdirde yüz binlerce kamu çalışanı için çok önemli bir mağduriyet konusunun çözüme kavuşmuş olacağını dile getiren Kaçar, "2009 toplu görüşmelerinde sendikamızın talebi doğrultusunda mutabakata varılan aylık ek ödeme mahsuplaşması hayata geçirildiğinde, döner sermaye geliri 375 Sayılı KHK'de belirlenen ek ödemenin altında olmayacaktır. Ayrıca yıllık izin ve rapor dönemlerinde ek ödeme alabileceklerdir. 9 Martta Maliye Bakanlığı ile yapacağımız toplantıda sürecin bir an önce tamamlanması konusunda ısrarlı olacağız" şeklinde konuştu.

"Demokratik toplumlarda böyle olaylar yaşanmaz"


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Demokratik toplumlarda böyle olaylar yaşanmaz. Böyle olayların yaşanması Türkiye'de ne hukukun, ne de demokrasinin istikrarlı bir şekilde işlemediğini gösterir'' dedi.

Müjdat Gezen'in 50. sanat yılı dolayısıyla düzenlenen etkinliğe katılmak üzere TİM Maslak Show Center'a gelen Baykal, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

''Balyoz Planı'' iddiaları çerçevesindeki son gözaltılara ilişkin Baykal, gelişmeleri üzüntü ve kaygıyla izlediklerini belirterek, şunları kaydetti:

''Demokratik toplumlarda böyle olaylar yaşanmaz. Böyle olayların yaşanması Türkiye'de ne hukukun, ne de demokrasinin istikrarlı bir şekilde işlemediğini gösterir. Ancak darbe dönemlerinde böyle manzaralar ortaya çıkar. Bir süre önce toplumda yüksek sorumluluklar üstlenmiş saygın ve başarı görevler vermiş insanların birden bire böyle suçlanıyor olması, suçluluklarının altında nelerin yattığıyla ilgili kamuoyunu tatmin edecek açıklamaların yapılamamış olması, gerçekten üzüntücü verici olmasına neden oluyor. Kaygıyla izliyoruz bu tabloyu. Sanki Türkiye işgal edildi, bir yabancı güç geldi, Türkiye'yi allak bullak ediyor ya da bir darbe yapıldı, darbeyle iş başına gelenler ülkenin saygın isimlerini hedef haline getirmişler, onlara yönelik kampanyalar yapıyorlar. Üzüntü verici bir manzara.''

AA

Albay Köylü Balyoz'dan serbest


Gözaltına alınan Cengiz Köylü ifadesinin ardından serbest bırakıldı
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Albay Cengiz Köylü, "Balyoz Darbe Planı" soruşturması kapsamında getirildiği Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde savcılara ifade verdi. Mahkemeye sevkine gerek duyulmayan Köylü'nün, soruşturma kapsamında serbest bırakılmasına karar verildi.

Benzine zam!


Akaryakıt dağıtım şirketleri 95 oktan kurşunsuz benzinin satış fiyatına 9 kuruş zam yaptı. İstanbul'da satılan benzinin litre fiyatı 3.58 TL'den 3.67 TL'ye yükseldi.

Zammı sabah petrol istasyonlarında gören vatandaşlar tepkilerini dile getirdi. Bundan sonra otomobil kullanmanın çok lüks olduğunu belirten vatandaşlar zamlara artık dur denilmesi gerektiğini söylediler.

21 Şubat 2010 Pazar

Miting değil Cübbeli Hoca izdihamı


Cübbeli Ahmet Hoca artık camilere sığamıyor. Bu kez spor salonunda konferans verdi. Salonda izdiham vardı.

Kayseri Kadir Has Spor ve Kongre Merkezi'ndeki 'Cüppeli Ahmet Hoca' olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü'nün verdiği konferansı yaklaşık 8 bin kişi dinledi.

Haremlik-selamlık şeklinde kadın ve erkeklerin ayrı ayrı oturduğu Kongre Merkezi dolunca dinleyiciler saha içine alındı.

İsmailağa cemaatinin önemli isimlerinden olan Ahmet Mahmut Ünlü, Çağrı Derneği'nin organize ettiği 'Yaşamak Sadece Nefes Almak Değildir' konulu konferansta yaklaşık 8 bin 500 kişiye hitap etti.

İSTİKLAL MARŞI VE KURAN'LA BAŞLADI

İstiklal Marşı ve Kuran okunmasından sonra başlayan programda Çağrı Derneği'nin yetkilileri selamlama konuşması yaptı. Nevşehir, Sivas, Kırşehir ve Yozgat gibi çevre illerden gelenlerle 7 bin 500 kişilik Kongre Merkezi'nin dolması üzerine dinleyicilerin bir bölümü, saha içine alındı. Kadın ve erkekler ise ayrı ayrı oturdu.

GAVUR AKLI MÜSLÜMAN AKLINDAN KÖTÜDÜR

Cüppeli Ahmet Hoca, şimdiye kadar verdiği sohbet ve konferanslar için para almadığını belirterek, "Şimdi İslam kardeşliği başka bir şey yardımlaşma başka bir şey adam tökezler, onu kaldırırsın. Hatta çok kere söyledim gavur aklı Müslüman aklından daha kötüdür. Adamın yanında çalışıyor, Ermeni'nin yanında çalışıyor ondan sonra aşırıyor. Bir de 'sevaptır' diyor. Ne sevaptır be! Ahrette sen yandın, niye koca gavurun malı ne koparırsan kardır. Onun kendi kazancı haramdır. Alman için izniyle alman lazım. Şimdi Yahudi'ye, Hıristiyan'a sorarsan ben cennete gidemem, fakat bizim bazı ilahiyatçılara sorarsan onlar çok geniş yelpaze, hepsini cennete sokuyor. Bir arkadaş vardı, vefat etti, yolda gidiyoruz. 'Ya hoca sahafa İncil ısmarladım' dedi. 'Allah Allah' dedim, 'Kuranı bitirdin mi?' diye sordum, 'yok' dedi. 'Ne yapacaksın' dedim, 'merak ettim' dedi. Fazla merak iyi değildir. Şimdi bize Kuran geldi Allah'ın kitabı bize yeter kardeşim" diye konuştu.

İSLAMOĞLU'NU ELEŞTİRDİ

Konuşmasında yazar Mustafa İslamoğlu'nu da eleştiren Cüppeli Hoca, "Sahabe için 'sıradan' insan diyor. Peygamberimize öyle ağır sözler söylüyor ki, peygamberin cinsel gücüne kadar bu müstehcenliğine kadar, bu kadar da yapma Allah aşkına. Peygamberimiz tükürdüğü zaman üstlerine sürerlerdi, abdest suyunu almak için harp ederlerdi. Şimdi sen bu sahabe için 'sıradan' diyorsun. Sen şimdi peygamberin razı olduğu sahabeye nasıl iftira edersin? Şimdi sevgililer günü diye bir gün var. Allah Resulü'nün haram ettiği ilişkiler yaşarsa burada hayır ve bereket olur mu? Peygamberimiz sahabeyi sevdiği kadar dünya kuruldu kurulalı hiçbir peygamberi bizim peygamberimiz kadar sahabesi sevmedi. Ayağınıza diken batsa onun canı acır. Hiçbir ümmetinin sıkıntısını istemez. Size çok düşkündür, ananız ve babanız o kadar düşkün olmamıştır" dedi.

Bu sırada Kongre Merkezi'nin üst katında fenalaşan bir kadın ambulansla Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Konferans Cüppeli Ahmet Hoca'nın dua etmesiyle sona erdi. Dışarıda ise Büyükşehir Belediyesi halk otobüsleri konferanstan çıkanları Cumhuriyet Meydanı'na götürdü.